drsevilayzorlu@gmail.com
TEL : 0242 316 98 99
Cetad Antalya Bölge Temsilcisi
SANAT TERAPÄ°SÄ°
SANAT ve MENTAL HASTALIKLAR

GIRIÅž Yaratıcılık bireyin en büyük gizidir. Sanat terapistleri ve diÄŸer akıl saÄŸlığı profesyonelleri, yaratıcılık sürecinin doÄŸal bir iyileÅŸme saÄŸladığına inanırlar. Çünkü mental saÄŸlık için sanatın kullanılmasında, yaratıcılık süreci öncelikli öneme sahiptir. Yaratıcılık sürecinin iyileÅŸmeye yol açması halinin nasıl, neden ve ne zaman olduÄŸu sanat terapisinin temel sorunlarındandır. Bu çalışmanın amacı mental hastalığı olan bir grup yaÅŸayan sanatçının perspektifinden yaratıcılığın rolünü ve iyileÅŸtirme potansiyelini araÅŸtırmaktır.

DELI DEHA EFSANESI Sanatın uygarlığın kutsanmışlarından olduÄŸu hakkında yaygın bir inanış vardır. Buna karşın mental hastalıklar insanlığın en büyük ÅŸansızlığı olarak gösterilmiÅŸtir. Bu kadar karşıt kutuplarda görülmesine raÄŸmen, sanat ve mental hastalıklar arasında kapalı bir iliÅŸki olduÄŸu antik çaÄŸlardan beri vurgulanmıştır. Plato, sanatsal dehayı Tanrı vergisi bir delilik olarak tanımlamıştır.

Bu düÅŸünce, Rönesans döneminde klasik ideallerin canlanması sonucu yeniden canlanmıştır. Akılda sapma sonucu içsel gerçekliÄŸe bir yol açıldığına ve sanatçının zihninin, içsel dünyasının etkisinde kaldığına, duygusallığın arttığına ve eksantrik davranışlar ortaya çıktığına inanılmıştır.

19. Yüzyılın sonlarına doÄŸru, sanatsal dehanın patolojik olduÄŸuna inanılmış, bilimsel ve akademik çevrelerde de bu yönde kuÅŸkular olmuÅŸtur. Belki, zamanın romantik geleneÄŸinin etkisiyle, psikiyatristler, bazı hastaların ürettiÄŸi sanatın, onlar için yararsız bir akıl sığınağı oluÅŸturduÄŸu ÅŸeklinde bildiriler yayınlamışlardır. Bunlardan biri, ilk hasta çalışmaları koleksiyoncusu da olan Cesare Lombroso (1984), bütün dehalarda ve özelliklerde görsel sanat dehalarında soya çekim ya da psikotik yıkım sonucu acı çekildiÄŸini ileri sürmüÅŸtür.

Bu görüÅŸün aksine psikiyatrist ve sanat tarihçisi Hans Prinzhorn (1922), hastaların spontan sanat ürünlerinin dekoratif ve estetik sanat deÄŸeri olduÄŸunu savunmuÅŸtur. Prinzhorn, hastalara ait 5000 parça sanat ürünü biriktirmiÅŸ ve analizleri sonucu, bu sanat ürünlerini ortaya koyan kiÅŸilerde, akıl saÄŸlığı olsa da olmasa da, fundemental ifade etme (yaratma) güdüsü olduÄŸunu ileri sürmüÅŸtür.

DENEYSEL ÇALIÅžMALAR

Yaratıcılık ile mental hastalıklar arasındaki olası baÄŸlantılar 20. yy başında araÅŸtırılmaya baÅŸlanmıştır. Bu çalışmalara esin veren 4 kaynak vardır: Birincisi Freud’un bilinçdışı hakkındaki görüÅŸleri, ikincisi modern sanat devrimi, üçüncüsü mental hastalığı olan kiÅŸilerin sanat yetilerinin keÅŸfedilmesi ve dördüncüsü sanat terapisinin ortaya çıkması.

Hem Freud hem de modern sanatçılar, gerçek dünyanın ötesindeki içsel kaynakları keÅŸfetmiÅŸler ve açığa çıkarmışlardır. Freud, unutulan yaÅŸantıların, gizli isteklerin ve içgüdüsel dürtülerin depolandığı bir bilinçdışının varlığını savunmuÅŸtur. Freud’ cu görüÅŸ, rüyaların yer deÄŸiÅŸtirme ve yoÄŸunlaÅŸtırma mekanizmaları ile düÅŸünceleri somut resimlere dönüÅŸtürdüÄŸünü ileri sürer. Bilinçdışı içerik imajlar halinde dışa vurulur ve bu imajların imgelenmesi (imagery) içsel kiÅŸiliÄŸin doÄŸrudan gözlenmesine olanak saÄŸlar. Görsel imgelemenin gücünün anlaşılması, bilinçdışı metaryelin anlaşılmasını saÄŸlar. Freud, bir hastasına ait ÅŸu sözleri aktarır: “ çizebilirim fakat nasıl söyleneceÄŸini bilemem.”

20. yy sanatçıları Freud’un görüÅŸleriyle uyumlu bir ÅŸekilde, gerçekliÄŸi betimlemek yerine, kendi iÅŸ veya dış dünyalarına tepkilerini çalışmalarına yansıtmışlardır. Psikoanalistler gibi modern sanatçılar da, kendini ifadeye, analize ve yoruma deÄŸer vermiÅŸlerdir. Çalışmalarında yer deÄŸiÅŸtirme, yoÄŸunlaÅŸtırma ve görsel analogları kullanmışlar ve bir akıl hastası gibi özel ve alışılmadık tarzda güçlü duygular ifade etmiÅŸlerdir. Prinzhorn (1986) ÅŸöyle yaymıştır: “Bir akıl hastasının sanatı, modern sanata çok yakındır. Çünkü zamanımızın en gizli tutkularıyla uyuÅŸur”. Günümüzde, modern sanatın ve psikanalitik düÅŸüncenin ulaÅŸtığı düzey, batı dünyasını içsel-psikolojik süreçleri yansıtan alışılmadık bir sanat anlayışına hazırlamaktadır. Prinzhorn’ un koleksiyonu ülkeleri dolaÅŸtıkça akıl hastalarının sanatının popüleritesi artmış, sanatın doÄŸası ve mental hastalıklarla iliÅŸkisi hakkında kışkırtıcı sorular uyandırmıştır.

Åžüphesiz, akıl hastalarının sanatına ilgiyi artıran diÄŸer bir etken sanat terapisi alanındaki geliÅŸmelerdir. Bu alan, 1940’ larda keÅŸfedilmiÅŸ ve 1960’ larda profesyonelleÅŸme baÅŸlamıştır.

Sanat terapisi, görsel imgelemenin bütünleÅŸtirici ve iyileÅŸtirici potansiyele sahip olduÄŸu inancı üzerine kurulmuÅŸtur ve genellikle, psikolojik içgörü ve emosyonel olgunlaÅŸmanın bir aracı olarak kullanır. Birçok sanat terapisti yaratıcılık sürecinin kendisinin iyileÅŸtirici gücü olduÄŸu görüÅŸünde uzlaÅŸmaktadır.

Geçen birkaç on yılda, mental hastalıkla yaratıcılığı iliÅŸkilendiren birçok sistematik çalışma kurgulanmıştır. Ä°lk çalışmalar, yaratıcılık ile mental hastalığın, özellikle duygudurum bozukluklarının iliÅŸkisi olduÄŸu görüÅŸünü desteklemiÅŸtir. Andreasen (1974 -1975), 15 tanınmış yazarla yaptığı çalışmada ÅŸaşırtıcı sonuçlarla karşılaÅŸmıştır. Bu kiÅŸilerin %73’ü psikiyatrik bozuklukların herhangi bir formunu % 67 si de duygudurum bozukluÄŸu göstermiÅŸlerdir.

Jarmisson ve Goodwin’in 47 ingiliz sanatçı ile yaptıkları çalışmanın bulguları Andreasen’ in bulgularını desteklemiÅŸtir. Onların çalışmasındaki sanatçıların %38’i duygudurum bozukluÄŸu tedavisi görmüÅŸlerdi. 1988 de benzeri bir çalışma yapan Richards’ın bulguları daha da kışkırtıcıydı. Çünkü, araÅŸtırmasının sonuçlarına dayanarak, mental hastalıklarla yaratıcılığın aynı genetik özellikleri taşıdığını ileri sürmüÅŸtü.

1990’larda araÅŸtırmacıların ilgisi, tanısal kategorilerden kiÅŸilik treytlerine ve yaÅŸam tarzlarına kaydı. Post (1994), çeÅŸitli alanlarda dünyaca ün yapmış 291 kadın ve erkeÄŸi konu ettiÄŸi çalışmasında bu kiÅŸilerin genel populasyondan daha fazla psikopatolaji göstermediÄŸini ileri sürmüÅŸtür. Yetenek, orjinallik ve giriÅŸim (drive) bakımından üstün özellikleri olan insanlar içinde, yalnızca görsel sanatçılarda ve yazarlarda ortalamanın üstünde kiÅŸilik sapması vardır ki, bunların çoÄŸunluÄŸu depresyon ve alkolizm kavramlarıyla açıklanmıştır.

Bu ÅŸekilde, bir dizi deneysel çalışma, sanatsal yaratıcılık ve mental hastalıklar arasında olası iliÅŸkiye yönelmiÅŸtir. Bu çalışmalarda, bu ikisi arasında bir iliÅŸki olduÄŸunu öneren yorumlar yapılmıştır. Yüzlerce yıldır spekülatif açıklamalar ve onlarca yıldır sistematik araÅŸtırmalar yapıldığı halde, mental hastalığı olan sanatçıların algıları ve deneyimleri hakkındaki tanısal bilgiler yetersizdir. Mental hastalık ile yaratıcılık arasındaki olası baÄŸlantıyı sanatçıların perspektifinden araÅŸtırma giriÅŸimi de yoktur. Bu boÅŸluÄŸu doldurmaya baÅŸlamak amacıyla, bu çalışmada, mental hastalığı olan bir grup sanatçıda yaratıcılığın geliÅŸimi ve yaratıcı süreçler araÅŸtırılmıştır.

METOD ( ÖZET ) Boston Üniversitesinde düzenlenen “Sanat ve Mental Hastalıklar: Yeni imajlar” sergisine katılan 50 sanatçı içinden seçilmiÅŸ olan 9 kiÅŸi bu çalışmanın araÅŸtırma grubunu oluÅŸturmuÅŸtur. Bu kiÅŸilerin, araÅŸtırılan fenomenlerle ilgili yaÅŸantısının olup olmadığı; iÅŸbirliÄŸine istekli olup olmadığı, düÅŸünce ve algıları hakkında akıcı bir iletiÅŸim kurup kurmadığı seçilme kriterleri olmuÅŸtur. Bu kiÅŸilerin kiÅŸilerde mental hastalığın kriteri ise, tanısal kategorilerden çok kendi ifadeleri olmuÅŸtur.

Bu kiÅŸilerden dördünün öyküsü ÅŸizofreniyi, beÅŸininki ise duygudurum bozukluÄŸunu düÅŸündürmüÅŸtür. GörüÅŸmelerde, kiÅŸilere hastalıkları ile ilgili doÄŸrudan soru sorulmamıştır, kiÅŸiler kendi öykülerini kendi sözcükleri, kendi sesleri ile kendi edebi tarzları ile anlattıkları için fenomenolojik yaklaşım benimsenmiÅŸtir. GörüÅŸmelerde, kiÅŸileri, yaratıcılığı ve kiÅŸisel geliÅŸimi hakkında açıklamalar yapmaya, sanatsal süreçleri ve mental hastalıkları hakkındaki inançlarını açığa çıkarmaya cesaretlendiren iyi yapılandırılmış sorular sorulmuÅŸtur. Ayrıca, hangi motivasyonların kiÅŸiyi yaratıcılığa yönelttiÄŸini ve hangi süreçlerin sanat yapmada etkili olduÄŸunu araÅŸtıran açık uçlu sorular sorulmuÅŸtur.

BULGULARIN ÖZETI Sanatçıların çocukluk anıları, erken dönemlerde yaratıcı etkinliklerden zevk aldıklarını göstermektedir. Toplumdan dışlanmaya ve yalnızlığa sürükleyen etkilerine raÄŸmen, sanat etkinlikleri onlar için çöldeki vaha gibi ayrıcalıklı bir doyum kaynağı olmuÅŸtur. Bugün için sanatçıların büyük çoÄŸunluÄŸu toplumun bütünleÅŸmiÅŸ birer üyesidir ve sanat ürünleriyle topluma katkıda bulunmaktadırlar. Sanatçı olmak onların kendilik kavramının ana hatlarını oluÅŸturmakta ve onlar sanatçı olarak yetenekleri ve uÄŸraÅŸlarıyla sorumluluk almaktadırlar.

AraÅŸtırmada beklenmedik bir bulgu, sanatçıların sanatsal geliÅŸimini etkilemiÅŸ bir kiÅŸi ile teke tek iliÅŸkisinin kritik önemi olduÄŸunun ortaya çıkmış olmasıdır. Bu önemli iliÅŸki, iki ayrı formda gerçekleÅŸmektedir: Çocuklukta bir aile üyesi, yetiÅŸkinlikte ise bir akıl hocası ile destekleyici bir iliÅŸki yaÅŸama ÅŸeklinde.

Yaratıcı motivasyon -veya neden sanat yaptığı- hakkında toplanan veriler sanatçıların, spontan ifade, amaçlı planlama ve diÄŸeriyle etkileÅŸimi saÄŸlayacak iÅŸ yapılandırmayı kapsayan kendi kendini ifade etmesine dayanıyordu. Çalışmaya katılan sanatçılardan yalnızca biri için, sanat yapmanın tek nedeni olarak terapotik iyileÅŸme gösterilmiÅŸti. DiÄŸerleri için kendini ifade etmenin deÄŸer kazanmış olması sanat yapmayı profesyonel bir tutum ve ürünlerini diÄŸerlerinin görmesi için sergileme isteÄŸi olmaktaydı.

Benzer ÅŸekilde, onların yaratıcılık sürecindeki motivasyonu, sezgi ve dikkatinin karışımından kaynaklanıyordu. Yaratıcı eylem sırasında, çoÄŸunluÄŸu bir fikir veya planla baÅŸlıyor, sonra tasarlanmış stratejiler kullanarak yaratıcılıklarını uyarıyorlardı. Tamamlanan bir ürün, sanatçı için kiÅŸisel bir anlam kazanıyordu. Bunun yanı sıra sıklıkla, bu ürün, çalışma sürecinin bir parçası olarak, süreçteki sonraki iÅŸleri de etkiliyordu.

ANLAMLANDIRMA – YAPMA ( MEANING-MAKING ) AraÅŸtırmada kalitatif yaklaşım, soruÅŸturmanın subjektif bir biçimde düzenlenmesidir. Daha bilimsel yöntemlerin karşıtı olan ve sezgiyi, spekülasyonu ve genellemeyi içeren bir yöntem sıklıkla sanatsal yaklaşım olarak deÄŸerlendirilir.

Sanatçıda yaratıcılığın geliÅŸim öyküsü, onun için yaratıcılığın bir sosyal iÅŸlev olduÄŸunu düÅŸündürür. Yaratıcılık motivasyonu, onun için sanat yapmanın psikolojik iÅŸlevi demektir. Sanatçının yaratıcı süreci ise bu çalışmada, en önemli formal iÅŸlev olarak kabul edilmiÅŸtir.

SOSYAL Ä°ÅžLEV DiÄŸer insanlarla iliÅŸki kurmak insan geliÅŸiminin temellerinden biridir. Mitchell’e göre (1988), ‘‘Ä°nsan zihni, kökeninde ve doÄŸasında sosyal bir üründür.” GeliÅŸim sosyal iliÅŸkiler sırasında gerçekleÅŸir. Sosyal etkileÅŸimler bizim kimlik kavramımızı ve sosyal bir olgu olarak rollerimizi ÅŸekillendirir. DiÄŸer insanlarla ve toplumla baÄŸlantılarımızı duyumsayamamak, derin bir yabancılaÅŸmaya neden olabilir. Aksine, diÄŸer insanlarla baÄŸlantılarını duyumsamak iyilik duygusu için kritik deÄŸer taşır.

Yaratıcılık, bizim örneklemimizi oluÅŸturan sanatçıların önde gelen temasıydı ve sanat tutkusunun sürekliliÄŸini saÄŸlıyordu. ÇoÄŸunluÄŸu, yaratıcılığının geliÅŸimine temel oluÅŸturmuÅŸ destekleyici bir iliÅŸki öyküsü vardı. Sanatçı olmak onları ayrıcalıklı konuma taşıyan bir sosyal rol olmuÅŸtu. Bu tür iliÅŸki ve roller, onların çocukluklarında yaÅŸadıkları sorunlarla baÅŸa çıkma çabası olarak iÅŸlev görmüÅŸtü. Onlar kendilerini bu sosyal rol ile özdeÅŸleÅŸtirip deÄŸerlenmiÅŸ bir kendilik duygusu geliÅŸtirmiÅŸlerdi. Bu kiÅŸilerin, hem sanatçı hem de akıl saÄŸlığı merkezlerinin müdavimleri olmasının sırrı budur: Sanatçı olmak, onun negatif akıl hastası kimliÄŸini, pozitif deÄŸerlerle donatan bir alternatif olmuÅŸtur. Onlar için sanatçı kimliÄŸi, yetersizlikten çok, güçlülüÄŸü telkin etmiÅŸtir.

PSIKOLOJIK Ä°ÅžLEV Bizim toplumumuz sıklıkla sanatçıyı yüceltir ama pek az kiÅŸi ona destek verir. Çalışmamıza katılan sanatçıların, akıl hastalığının yol açtığı güçlüklerden sıkıntı çekiyor olması bizi ÅŸaşırtmıştır. Onların yaÅŸamı çok zor bir kovalamacaya adanmış gibidir. Bu kovalamaca, onların yaÅŸamını deÄŸersizleÅŸtirip ve uÄŸraÅŸlarını karşılıksız bırakmaktadır. Bu (all but two of) sanatçılar, sanat çalışmalarında kendi içsel yaÅŸamında keÅŸfettiÄŸi ÅŸeyleri kullanıp betimlemektedir. Onların spesifik amaçları: Kendini anlamak, kendini ifade etmek ve kendini iyileÅŸtirmektir. Sanatı kendi içsel yaÅŸamına ulaÅŸmak için bir araç gibi kullandığı için, sanatçının aynı zamanda bir sanat terapisti olması ÅŸaşırtıcı deÄŸildir. Onun kendini anlatımı farklı olsa bile, pratik böyle olduÄŸunu kanıtlar.

FORMAL Ä°ÅžLEV Rüya imgeleyenler (imagery of dreams) ve sanat çalışanları aynı genel kaynaktan, bilinçdışından ilham alırlar. Ancak, ÅŸehir sokaklarındaki sesler ile Beethoven’ in senfonileri kadar farklıdırlar. Buradaki farklılık formla açıklanabilir. Form, bir sanat çalışmasının ve bir senfoninin yapısında olması gereken, sanatçı veya bir baÅŸkası için, sanat çalışmasında anlamı açığa çıkaran bir ÅŸeydir. Onun içsel yaÅŸamının merkezinden bilinçli farkındalığa çıkıştır. ZIHINSEL HASTALIK VE ZIHINSEL Ä°YILIK Betimsel yöntemle yapılamayan bir ÅŸeyin, yani sanatsal yaratıcılık ile mental hastalığın iliÅŸkisi hakkında fikir yürütmenin, bu çalışma ile mümkün olacağını düÅŸünüyoruz. Bu iliÅŸkinin varlığını ortaya çıkaracak anahtar soru, mental hastalığın psikolojik iyilik veya hastalık ile ne kadar yakın iliÅŸkili olduÄŸudur. SOSYAL IÅžLEVIN ANLAMI Sanatçı açısından sanat etkinliÄŸinin sosyal iÅŸlevi bir sanatçının sosyal kimliÄŸi ve destekleyici iliÅŸki kavramlarıyla açıklanabilir. Mental hastalık, KENDINDEN VE DIÄžERLERINDEN YABANCILAÅžMA ILE KARAKTERIZEDIR. Mental saÄŸlık ise, KENDI IÇSEL YAÅžAMINA ULAÅžABILECEK ESNEK GEÇITLERE SAHIP OLMANIN yanı sıra, DIÄžER INSANLARLA BAÄžLARINI VE ILIÅžKILERINDEKI KARÅžILIKLILIÄžI DUYUMSAYABILME ile karakterizedir. Bu çalışmaya katılan sanatçılarda da sanatın sosyal iÅŸlevi mental saÄŸlıkla ilÅŸikilidir.

Ä°nsan özünde sosyal bir varlıktır ve kiÅŸilik, sosyal iliÅŸkiler içinde biçimlenir. YaÅŸam, diÄŸer insanlarla birlikte yaÅŸanmaktır. Mental hastalığı olan kiÅŸilerin önde gelen yakınmalarından biri yalnızlıktır ve sorunları farklı olsa da çoÄŸu, tedavi olunca yalnızlıktan kurtulmayı umarlar.

Bu çalışmanın en önemli bulgularından biri, çalışmaya katılan sanatçıların çocukluÄŸunda bir aile üyesi ile, yetiÅŸkinlikte de bir akıl hocası niteliklerine bir kiÅŸiyle iliÅŸkisinin olmasıdır. Bu baÄŸlamda, çocuklukta teke tek destekleyici bir iliÅŸkinin, güçlüklere esnek bir görünüm kazandırdığı için koruyucu bir etken olabildiÄŸi anlaşılmıştır. Akıl hocası ise, deneyimli bir kiÅŸi olarak, geliÅŸimin kritik aÅŸamalarında, bilgi verip rehberlik ederek onun hayallerini gerçekleÅŸtirmesine yardım edebilir.

Modern psikoterapi kuramlarına dayanan terapi formları, empatik tutumlarla duygusal incinmeleri iyileÅŸtirebilirler. Terapotik iliÅŸki ile destekleyici iliÅŸkiler arasındaki paralellik bilinmektedir. Terapideki etkinlik iliÅŸkisi (working relationship) ile çocukluktaki aile desteÄŸi benzerlik gösterir. Her ikisinde de kendilik ve kendilik saygısının güçlendirildiÄŸi konusunda görüÅŸ birliÄŸi vardır.

YetiÅŸkinlikte akıl hocalığı iliÅŸkisi de aynı niteliktedir. Çünkü, bireye amacı doÄŸrultusunda duyuÅŸ geliÅŸtirmesine yardım eder. Sonuç olarak, sanatsal yaratıcılık ile iyileÅŸmeye hizmet eden güdüler arasında baÄŸlantı kurmak mümkündür. Bu baÄŸlamda, terapotik iliÅŸki ile bu çalışmaya katılan sanatçıların çoÄŸunluÄŸunun öyküsünde rastlanan özel destekleyici iliÅŸkiler arasında benzerlik kurmak mümkün görülmüÅŸtür.

PSIKOLOJIK Ä°ÅžLEVIN ANLAMI Ä°yileÅŸtirici bir modalite olarak sanatın tarihi psikodinamik geleneÄŸe dahil edilmiÅŸtir. Sanat terapisi, kiÅŸisel ve profesyonel olarak derin klasik analiz birikimi olan iki kadın, margaret Naumberg ve Edith Kramer tarafından bulunmuÅŸtur. Psikodinamik yönelimli uygulamalarla kariyer yapan bu kiÅŸiler, bilinçdışının ve dürtü kuramı sayıltılarına dayalı olarak sanat terapisi yaklaşımını geliÅŸtirmiÅŸlerdir.

Sanat psikoterapisi/terapi olarak sanat hakkındaki tartışmalar çaÄŸdaÅŸ sanat terapisinin ilgisini, aile sistemi perspektifleri, rehabilitasyonun ilkeleri ve kognitif yeniden yapılandırma konularına kadar geniÅŸletmiÅŸtir. Son zamanlarda, tartışmalar psikoanaliz üzerinde yoÄŸunlaÅŸmıştır. Spontanlık art terapi profesyonelleri için giderek deÄŸerlenen bir konu olmuÅŸtur. Çünkü, spontanlık savunmaları en alt düzeye indirgemekte ve bilinçdışı içeriÄŸin sansürünü kaldırıp açığa çıkarılmasını saÄŸlamaktadır.

Bu çalışma, sanatçıların yaratıcı süreçlerini açıklamada psikoanalitik açıklamaların yararlı fakat yetersiz olduÄŸunu düÅŸündürmüÅŸtür. Psikodinamik formülasyon, sanatçının çalışmasını ve sanatsal süreçleri hakkında onun kendi tanımlamalarının zenginliÄŸini açıklamada baÅŸarısızdır. Mental hastalığı olan veya olmayan sanatçının motivasyonunu deÄŸerlendirirken gözden kaçırılan ÅŸey, yaratıcılığın kognitif görünümünün ve sanatın formal görünümünün açıklanmasıdır. Arnheim (1986), sanat terapisi hakkındaki bir yayınında ÅŸunu söyler: “Benim kanaatime göre, sanat bir gerçekleÅŸtirmedir (fulfill). Bu da her ÅŸeyden önce kognitif iÅŸlevdir. Bu çalışmada, 9 sanatçıdan alınan bilgilerin (interviews) analizi, zihnin bilinçli aktivitelerinin sanat yapmayı etkilediÄŸini göstermiÅŸtir. Bu aktiviteler amaçlı hazırlıkları, problem çözme stratejilerini ve kaba iÅŸçiliÄŸi de içermektedir. Çünkü, ikincil süreç aktiviteleri mental saÄŸlıkla iliÅŸkilidir ve bu aktiviteler, sanatçıların sanat yapmasının mental hastalıktan çok duygusal iyilikle yakın iliÅŸkisi olduÄŸunu düÅŸündürmektedir.

FORMAL Ä°ÅžLEVIN ANLAMI Psikodinamik kuram genellikle patolojiyle iliÅŸkilidir, çünkü birincil süreç düÅŸüncesine ve bu tür düÅŸüncenin erken geliÅŸim dönemlere gerileme ile iliÅŸkisine yoÄŸunlaşır. Bu çalışmadaki birçok sanatçının açıklamaları, sanatsal betimlemenin bilinçdışı birincil süreç düÅŸüncesinden fırlayıp çıktığını düÅŸündürmektedir. Fakat, ilhamın ansızın ve beklenmedik tarzda ortaya çıkıyor olması birçok çeliÅŸkiyi açığa çıkarır.

Kognitif yapılanma ile iyilik paradigması iliÅŸkili ve birbiriyle tutarlı olarak ortaya çıkar. Kognitif iyiliÄŸin hissedilmesiyle amaçlı hazırlık dönemi baÅŸlar. Bu süreçte, sanatçı yaratıcılığını harekete geçirmek için, meditasyon, benzersiz materyal bulma ve çözülmesi gereken problemler icat etme gibi deÄŸiÅŸik stratejiler kullanılır. Çalışması tamamlandığı zaman ortaya çıkan ürünler onun için mental iyilik haliyle iliÅŸkili saygınlık ve avuntu kaynakları olurlar.

Niçin bir terapi süreci uzun süreli bir arkadaÅŸlıktan farklıdır? Niçin bir sanat ürünü güncel bir obje veya fotoÄŸraftan farklıdır. Bu iki soru aynı ÅŸekilde yanıtlanabilir. Sanat ve terapi arasında bir benzerlik vardır: Her ikisi de GERÇEK DÜNYADAKI INSANLARIN, FIKIRLERIN VE GERÇEKLIÄžIN YENIDEN VAR EDILMESI veya YAPILANDIRILMASIDIR.

Ä°YI OLMAYA ODAKLANMAK Bu çalışmada, üzerinde durulan sosyal, psikolojik ve formal yapıların sorgulanması sonucunda, yaratıcılığın psikopatoloji belirtileriyle deÄŸil, mental iyilikle iliÅŸkili olduÄŸu söylenebilir. Bu sonuç, mental hastalığı olan kiÅŸilerin mantıksız, kontrolsüz ve bilinçdışı dürtülerinin esiri olmuÅŸ kiÅŸiler olduÄŸu ÅŸeklindeki popüler görüÅŸü çürütmektedir. Aynı zamanda, doÄŸuÅŸtan ‘‘deli dehalar’’ oldukları inanışına da aykırıdır.

Gelinen bu noktada, sanatsal yaratıcılık ile mental hastalık arasında bir iliÅŸki olduÄŸu, ancak bu iliÅŸkinin psikopatoloji belirtileriyle deÄŸil, duygusal iyilik haline ulaÅŸma çabalarıyla ilgili olduÄŸu söylenebilir. Mental hastalıkların, kiÅŸinin yeteneklerini sanat etkinliÄŸine yönelten bir katalizör olup olmadığı tartışılabilir, fakat onu besleyen bir kaynak olduÄŸu söylenemez. Bu kiÅŸilerin sanat yapmaya yönelten ve terapotik süreçle benzerlik gösteren uyarılma hali, onların bireysel yaratıcılıkları tarafından beslenir.

Sonuç olarak, yaratıcılık hep bir sır olarak kalmıştır ve öyle kalacak gibidir. O her zaman analiz edilip anlaşılmaya direnmiÅŸtir. Biz bu çalışma ile, o çok karmaşık ve deÄŸerli halının birkaç desenini görebildik. Umuyoruz ki, birlikte tuttuÄŸumuzda, onu biraz daha görmemize izin verecektir.

Susan Spaniol’ un “Art and mental illness: Where is the link?”

 



Web Sitlerimiz: Antalya Terapi Psikiyatri | Antalya Cinsel Terapi | Neo Rezonans Antalya | Sevilay Zorlu