drsevilayzorlu@gmail.com
TEL : 0242 316 98 99
Cetad Antalya Bölge Temsilcisi
SANAT TERAPÄ°SÄ°
ÖTEKİNDEN ÖTEDEKİNE

KENDÄ°MÄ°ZÄ° VE BÄ°RBÄ°RÄ°MÄ°ZÄ° YAÅžAYIÅžIMIZDAKÄ° SORUNLAR ÜSTÜNE

Devâ Çıkmazı Ä°stiklâl caddesine “açılan” bir çıkmaz sokak, Ä°stanbul, BeyoÄŸlu’nda . Bana çağımın içinde bulunduÄŸu durum hakkında ipuçları veriyor: “Bağımsızlık, özgürlük, özerklik” yoluna “çıkan”, devâ olarak çıkan sokak, çıkmazdır, çıkmaz sokaktır! Çârenin çaresizliÄŸini, devanın devâsızlığını, umudun umutsuzluÄŸunu yaşıyoruz.
Devâ Çıkmazı
Teknolojinin, mâlumatın, karşılaşılan sorunlara karşı üretilen kuramların, çözüm önerilerinin giderek çoÄŸaldığı bir dünyadayız. Sorunlar tükenmiyor. Çözülüp, ortadan kaldırılamıyor, tümüyle. Kılık deÄŸiÅŸtiriyor yalnızca.
Bu genellemelerimin taşıdığı belirsizliÄŸin farkındayım. Öyle de kalsın istiyorum. “Ä°stiklâl”ini yitirmiÅŸ bir düÅŸünce caddesine, elbette devâ çıkmazları açılır. Burada, vereceÄŸim formüllerle, caddeye çıkan yolu göstermeyi denemeyeceÄŸim. Caddeye ve çıkmaz sokaklara bakışı deÄŸiÅŸtirmeliyiz diye düÅŸünüyorum. DeÄŸiÅŸtirsek, çıkmazlar “çıkar” mı olacaktır? Ne çıkarımız olacaktır, bu dönüÅŸüm, deÄŸiÅŸim özleminden?
Kurumları deÄŸiÅŸtirsek? Toplumsal, ekonomik, siyasal yapılanmayı? Devâ bulabilir miyiz? Biz “gamzede”ler devâ bulabilir miyiz? Neyin devâsını?
Birlikte yaÅŸamayı bir türlü beceremeyiÅŸimizin, örneÄŸin. DüÅŸünmeyi, bakmayı, duymayı bilemeyiÅŸimizin. Neden bir bir birlikte olamıyoruz? Neden hep birlikte olduÄŸumuzda bir bir kalamıyoruz? Devâ üretimi, çağımda sorun üretimine dönüÅŸüyor. Devâ aramayı bilmiyoruz. Belki devâya bakışımızda bir sorun var. Devâ anlayışımızda. Devâ beklentimizde.
Birlikte yaÅŸayışımızda sorunlar var. SavaÅŸmalardan, kavgalardan, çektiÄŸimiz acılardan, yoksulluklardan anlıyoruz bunu. Nedense bu durumu “doÄŸal” bulamıyorum. Binlerce yıldan beri insan “böyle” mi yaşıyordu? Umarsız. Çaresiz. Devâsız. Elbette deÄŸil. Devâyı bulmuÅŸlardı. Bir süre onunla yaÅŸadılar. Ve yine yitirdiler.
Birlikte yaÅŸayamadılar. Bir baÅŸlarına da. Ne birlikte ne de bir bir: Ä°ÅŸte bundan dolayı, dünyadan, dünyadaki düzenden ÅŸikayetimiz vardır. Yakınında deÄŸiliz birbirimizin. Yakınırız. Kuru yakınmalar deÄŸildir, bunlar. Gelip geçici, uyduruk ruhsal rahatsızlıklar deÄŸildir. Dünyayla aramızda bir türlü kurulamayan köprülerdendir. GerçeÄŸe nasıl yaklaÅŸacağımızı bilememekten doÄŸar, yakınma. Ä°syanımızı baÅŸlatır. Yakınıp yakınıp, yatağımıza yatarak uyumayız. Uyumak bize haramdır. Biz arayıcılarız. Bizden önceki köprüleri, çıkar sokakları, çıkmaz sokakları adımlarken duyduÄŸumuz tedirginlikten gelir arama heyacanımız. Aranıcılarız. Aranırız. Devânın ardında deÄŸiliz. Devâların çıkmazlarını görmeye çabalarız. Belâdan, tehlikeden, yalnızlıktan, küçümsenmekten, dıştalanmaktan korkmayız. DüÅŸünmenin istiklâli adına. Hiçbir devâ aldatamaz bizi, ayarlamaz. Devâsızlık devâsı bile kandıramaz. Etkileniriz. Merak eder, öÄŸreniriz. Kopya çekmeyiz. BeceremediÄŸimiz düÅŸünme yürüyüÅŸleri, kopya çektiÄŸimizi düÅŸündürebilir. Kolaycı deÄŸiliz ki kopya çekelim. Sınıfta kalabiliriz. Okuldan atılabiliriz. Ucuz devâlar çıkmazımızdır.
Peki bu arayış, devâyı çıkmaza sokmaz mı? Yakındığımız dünyanın bir parçası deÄŸil miyiz? EleÅŸtirdiÄŸimiz oyunun tam da içinde oynamıyor muyuz, “arayıcılık oyunu” oynarken?
Evet, tam ortasındayız oynadığımız oyunun. Dışta kalmak yoktur çünkü. Dışta kalabilseydik, hiç ÅŸikâyet eder miydik? Yine de, oyunu içten bozmayı deneriz, oyunun içinde kalarak. Ne devânın ne de belânın ardındayız. Devânın belâ, belânın devâ olabileceÄŸini; arayışın bir çıkmaz deÄŸil çıkmazın bir arayışa dönüÅŸebileceÄŸini görürüz. Artık sorunların da çözümlerinin de, farklı gözlüklerle görülmesi gerektiÄŸini vurguluyoruz. Ä°nsanın, düÅŸüncesine karşı takındığı tavrı deÄŸiÅŸtirerek düÅŸüncesine bakması gerektiÄŸini öneriyoruz.
“Öteki” Denen Muamma
Ötekilerle yaşıyoruz. “Öte” dediÄŸimiz mekân ve zaman içinde duranlarla. Biz, “burada”, “ÅŸimdi” olarak, öteye ötedekilere bakıyoruz. “Ben”in, “biz”in dışında olana.
DüÅŸünsel olarak, dünyayla, insanlarla iliÅŸkimizde “öte”, “öteki” ile kurmaya çalıştığımız baÄŸlarda sorunlar var. Dünyaya bakışımızın anlamını, varoluÅŸumuzun yerini araÅŸtırırken, birarada yaÅŸayabilmenin sorunlarının üstesinden gelmeye çabalarken, “öteki”, yanıbaşımızda hep duran bir kavram. Yalnızca bir “kavram” deÄŸil; tek tek insanlar, nesneler, eÅŸyâ olarak çıkıyor karşımıza.
“Öteki”nin “öbürü” olarak anlaşılması, belki de insanların yüzyıllardır yaÅŸamayı beceremedikleri “biraradalıkları”nı tehlikeye sokan etkenlerden biridir. Alışılmış anlamıyla, “öteki”, “öbürü”dür ve dıştadır! “Ben” deÄŸildir, “biz” deÄŸildir; öbürüdür, bir baÅŸkasıdır. “Öbürü”, asıl nokta, “benim”, “bizim” noktamızdır: Bizim noktamızdan görülen dünya merkezdedir, diyen bir görüÅŸle algılanıyor. “Öbürü”, “diÄŸeri”, “orası” bir “ayrılmayı”, farklılığı söylüyor.
Öbürünün olmadığı bir dünya olabilir mi? Gözümüz olduÄŸu sürece, “bakılan”, öbürü olmayacak mıdır? (Aynadaki öbürüm, fotoÄŸraftaki öbürüm!) Kendimizi, diÄŸer varlıklardan ayırmak kaçınılmaz deÄŸil midir? (ÇocuÄŸun “psikolojik” evrimi sonucu!) Yoksa, kimi öÄŸretilerde olduÄŸu gibi, “bakan” ve “bakılan” “bir” midir, özdeÅŸ midir?
Burada, benim bir baÅŸka ben için “öbürü” olmak durumunda olduÄŸumu varsayıyorum. Sorun, birbirimize öbürülüÄŸümüz kaçınılmazsa, acaba nasıl bir ‘ “öbürü olmak” gerekir? Nasıl bir öbürü, bizi aradığımız dünyaya götürebilir? Öteki, öbürü anlamına geliyor. Bu öbürünün ortadan kaldırılması olanaklı deÄŸil. Yüzlerce yıl, öteki “öbürü” olarak algılanmış, hattâ “öbürüm”, “öbürümüz” olarak. Oysa Türkçemiz öbürüne bakışta, onu “öte”ye, ötekine, bu yazımda vurgulamaya çalışacağım “ötedekine” dönüÅŸtürme gücüne, potansiyeline sahip.
Öteki, “öte”dir; hem yakınımda hem uzağımda, ilerimdedir. Beni öteye götürecektir. Çünkü bu gidiÅŸimde, bir iflah olmaz araÅŸtırıcı olarak, ötesini, görünenin ötesini, arkasını arıyorum. Öteki, rastgele bir “öbürü” deÄŸildir. Ä°lerimde, arkasındadır görünenlerin. Öbürünün ötesindedir. Öbüründen fazladır. “Öte”ye yönelmiÅŸtir, zaman olarak. GeleceÄŸe. GeçmiÅŸe. Bizim Türkçemizde “öte” hem geçmiÅŸte (“öteden beri”) hem gelecekte (“ÅŸimdiden yıllarca öteye”) bulunur. Hem ileride, hem geridedir; zamanı ve mekânı kuÅŸatır: AÅŸar. AÅŸar ama kopmaz, devamıdır, bir yerin, bir akışın, bir yolun, “Ötesi var mı?” deriz: Bir cesareti gösteren sözdür.
Ötekini öbürüyle karıştırmak yanlıştır bunun için, herhangi biri deÄŸildir öteki. Ötekidir, ötedekidir. Sorun, bizden “farklı” olanı “öbürüne”, indirgememektir. Kendimize indirgememektir. Öbürümüz yapmamaktır onu. Öte uçsuz bucaksız bir alandır: Zamanda ve mekânda. Toplumda. Levinas’ın yıllar önce ışık tuttuÄŸu bu alanda, kendi kültürümüz ve dilimizin olanaklarıyla yürümek gerekir. DüÅŸünmenin Ä°stiklâl Caddesine açılan Devâ Çıkmazlarını görmek için. Ötekim; Ötede olan. Hep ötemde. Tümüyle ele geçiremediÄŸim. Yok edemediÄŸim. “Åžu an”da tüketemediÄŸim. GeçmiÅŸte ve gelecekte olan. Ä°leride olan. Arkada olan. “HerÅŸeyin” öte yüzü var mıdır? Arka yüzü. Öteki hem ileride, önümdedir, hem de önümde olanın ardındadır.
Åžimdi dönüp tarihe baktığımızda, bu ötedeki varlığı nasıl “öbürümüz”, nasıl “kölemiz”, nasıl “aracımız” haline getirdiÄŸimizi anlayabiliriz. “Öteki”yle nasıl yaÅŸayacağız? Önce onun “ötede” olduÄŸunu görerek.
Ä°çimdeki Öteki, Dışımdaki Ben
“Ben ve öteki” “iç ve dış” ayırımların anlamı nedir? Gerekli midir? Ne zaman ortaya çıkarlar? Politik olarak anlamları nedir?
Bu soruların tartışmasını burada yapmayacağım. Yalnızca bu ayırımları kabul ettiÄŸimi, bu ayırımlarla düÅŸündüÄŸümü söylemeliyim.
Ä°çim, yalnızca benim denediÄŸim, yaÅŸantısına sahip olduÄŸum alandır. Ä°çimi bir baÅŸkası yaÅŸayamaz.
Dışımı ötekilerle birlikte yaÅŸarım. Her ötekinin, ötedekinin bir içi olduÄŸunu düÅŸünürüm. Benim içim gibi.
Ä°çimdeki ben, içimi yaÅŸantıyabilen (tecrübe edebilen), dışımı da algılayıp, ötedekilerle üleÅŸebilendir. Ä°çimin yaÅŸantısının ortağı yoktur. Dışımın yaÅŸantısının vardır.
Dışımdaki öteki, dokunduÄŸum; dokunabildiÄŸim, (yaşıyorsa!) ortağım olabilen, diÄŸer ötekilerin de görebildiÄŸidir.
Ä°çimdeki öteki, yalnız benim yaÅŸadığım, etkilediÄŸim, iletiÅŸime girip (Ä°çimdeki ötekilerle konuÅŸabilirim. Kendi kendine konuÅŸma mıdır bu?) etkileÅŸime girdiÄŸimdir. (Ä°çimdeki öteki beni nasıl etkiler? Onu yok etmediÄŸim, onu ötelemeyi baÅŸardığım sürece, beni etkileyebilir!) Ä°çimdeki ötekilerle üleÅŸebilirim de içimi. Dostlarım, sevdiklerim, düÅŸmanlarım bile, bende yaÅŸarlar! Ä°ç ülkemi üleÅŸirler!
Ä°çimdeki ötekileri genellikle unuturum. Ä°çim yokmuÅŸ, içimde kimseler oturmuyormuÅŸ gibi davranırım. (Acaba neden?) Ä°çimdeki ötekilerle etkileÅŸmeyi bilmem. Varlıklarım farkedemediÄŸim için. Farketsem de içimin tiranı olurum, kolayca (!) ezerim onları! SöyleÅŸemem onlarla! Ä°çimi paylaÅŸamam!
Dışımdaki ben, ortaklaÅŸa görülen, ötekilerce yaÅŸanan bendir. Dışımdaki ben, ötekinin gözündeki bendir. Sözüm ne kadar geçebilir ki ötekinin gözüne? Ä°çimdeki benle dışımdaki ben birbirinden kopabilir! Belki de böylesi bir uçurum hepimizde vardır!
Bir ten taşırım ben. Tenimin fiziksel olmayan bölgeleri vardır: Ten beri ve Ten öte bölgeleri. Ten beri, tenimden etkilenen, iç bölgemdir. Duygularım vardır orada, örneÄŸin fiziksel aÄŸrılarım vardır, ten beri noktasının daha içleri iç dünyama gider. Çağımızda birçok insan ten beri noktasında tutsaktır! Ä°ç dünyalarına gidemezler. Arada duvarlar, uçurumlar, yarlar vardır. Ä°ç âlemi olan insan, teninden içeri, tenberisinden içeri girebilendir. Ten beri dünyanın eÅŸiÄŸinden içe giremezler. Duyguları, düÅŸünceleri, ötekileri bu ten beri dünyasında kalmıştır. Orada duygular, hazlar, acılar, belli belirsiz imgeler, hayaller vardır.
Ten öte, tenimize baÄŸlı, tenimizle dışımız arasındaki bölgedir. Dünyayı oraya sıkıştırmak demek, dünyayı hazlar, çıkarlar, acılar, bencillikler ideolojilerle görmek demektir. Ten öteden kurtulamadığımız sürece dışa çıkamayız; doÄŸrusu öteye açılamayız. Ötekini öbürü olarak görmeye mahkum oluruz.
Durumun vehameti ÅŸuradadır: ÇoÄŸumuz ten beri ve ten öteyle sınırlandırılmış daracık dünyalarımızda yaÅŸarız. Ne iç âlemimize girebiliriz, ne de ötemize, ötedekilerimize açılabiliriz! Ä°ki eÅŸik arasındaki beÅŸikte salınır dururuz: Ten beri eÅŸiÄŸi ile ten öte eÅŸiÄŸi arasında. Ten öte bölgesi, bir kangurunun cebine benzer: Çağımız da hepimiz birer kanguruyuz. Ten ötekinin eÅŸiÄŸin aşıp öteye, ötedekine ulaÅŸamıyoruz.
Ä°çimizdeki ötekileri tanıyamadığımız gibi, dışımızdaki bene ulaÅŸamıyoruz. Ten hapisanesinden çıkaramadığımız için benciliz ve kötüyüz. Bu yargılarım, ağır yargılar, biliyorum. KötülüÄŸün gördüÄŸüm bir kaynağını deÅŸmeye çalışıyorum. Ä°tirazı olan söylesin.
Yarlar ve Köprüler
Ä°nsan çıkmazlar varlığı. Çıkmazlarını arayacak gücü olan biri de. Ben ile öteki arasındaki yarı kapayacak köprüleri aramak, birlikte yaÅŸamayı baÅŸarabilmenin ilk koÅŸulu. Bu köprülerin zaman içinde yıkılmaya mahkum olduÄŸuna inanıyorum. Yüzlerce ya da binlerce yıldır ötekinin yanıbaşımızda, elimizin altında olduÄŸunu sandık. Dışımızda olduÄŸunu düÅŸündük. Benimiz, kendi içine kapalı bir cogito idi. Oysa öteki hem çok uzağımızda, ötede, hem de içimizde idi. Ama ne dışımız ne de içimiz bize yakındı. Dışa, ötekine yapılacak bir yürüyüÅŸün yarlarla dolu olduÄŸunu göremedik. Öteki yolculuÄŸu, hem dışa hem içe yapılan bir yolculuktu. Tarihte iç yolcuları dışımızdaki beni küçümsediler. Ä°çimizi küçümseyenler, içimizdeki ötekilerin üzerimizdeki yükünü anlayamadılar.
Köprü dıştaki benle, içimizdeki ötekiler arasına uzanıyor. Ten engelini aÅŸmak, tenimizle yaÅŸamayı, onun hakkını verebilmeyi öÄŸrenmekle gerçekleÅŸir.
Tek yönlü yürüyüÅŸ devâ çıkmazına sokar bizi. Ä°stiklâli olan düÅŸünce, tenini bilir. Ten beri ten öte noktalarını. Onları yaÅŸar. Bir yanıyla içlerine doÄŸru yürür içinin ötelerine, içindeki ötekilerle buluÅŸur; diÄŸer yanıyla dışındaki benini arar, tanır.
Çünkü o, olanak araÅŸtırıcısıdır: Köprüler yıkar, köprüler kurar. Önceden inceden inceye belirlenmiÅŸ bir yürüyüÅŸün, ten beri ve ten öte bölgelerinin dışına çıkamayacağını görür. Çıkmazları aÅŸmaya çabalar, çıkmazsa, geri döner, farklı yollar dener. KurulmuÅŸ köprülerin çürüklüÄŸünü görür.
Ben hep ötekine baÄŸlıyım içimle ve dışımla. Tenimle. Tenim etkilenir, etkiler. Ten beri, ten ötem iletiÅŸime geçer; içim ve dışım üleÅŸir. EtkileÅŸim, iletiÅŸim, üleÅŸim yürüyüÅŸümün, olanakları araÅŸtırmanın üç temel öÄŸesidir. Ten etkileÅŸir; cân iletiÅŸir; gönlüm üleÅŸir.
Sanırım, devânın neden çıkmaz olduÄŸu bu üç gücün kullanılamamasıyla ilgilidir. EtkileÅŸimin olduÄŸu yerde iletiÅŸim yok (örneÄŸin “sevgi” dediÄŸimiz ÅŸeyde yalnızca ten olduÄŸunda etkileÅŸim var, iletiÅŸim yoksa!) bu ikisinin, ya da ikisinden birinin olduÄŸu yerde üleÅŸim (birlikte yaÅŸama) olmayabiliyor.
Ötekine baÄŸlıyım. Kölenin efendisine, efendisinin, köleye baÄŸlı olduÄŸunu söylüyordu Hegel! Ötekini kabul ise bizim öteye, ötelere, ötedekilere yapacağımız yolculukla ilgilidir. Cesaret ister: “Ötesi var mı?” diyelim öyleyse. Bu, bizim kültürümüzden yapılmış bir meydan okumadır, ötesi hep olacaktır. Bizi yürüyüÅŸten alakoyacak korkaklığımızı yenmek için gücümüz, ötelerde gördüÄŸümüz kendimizi, içimizde keÅŸfettiÄŸimiz ötekileri yaÅŸamak, onlara ulaÅŸmak için içimizde yanan aÅŸktır. AÅŸkı keÅŸfedelim. Ä°cât edelim. Yürüdükçe soralım: “Ötesi var mı?” Daha ötesi var mı?

Yard. Doç. Dr. Nevin Eraçar


Web Sitlerimiz: Antalya Terapi Psikiyatri | Antalya Cinsel Terapi | Neo Rezonans Antalya | Sevilay Zorlu