drsevilayzorlu@gmail.com
TEL : 0242 316 98 99
Cetad Antalya Bölge Temsilcisi
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE KARŞI MÜCADELE ve ULUSLARARASI DAYANIŞMA GÜNÜ

TÜRKÄ°YE PSÄ°KÄ°YATRÄ° DERNEĞİ

25.KASIM.2013

Basın Açıklaması

ARTIK YETER!

Dünyada ruhsal hastalıklar özellikle de depresyon görülme sıklığı giderek artmaktadır. Depresyon, kadınlarda erkeklerden çok daha fazla görülmektedir ve psikiyatri hizmeti almak için baÅŸvuranların da çoÄŸu kadındır. Dünya SaÄŸlık Örgütü kadınlarda ruhsal hastalıkların daha çok görülmesinin nedeninin biyolojik farklılıklarla açıklanamayacağını söylemektedir. Kadınlarda ruhsal hastalıkların daha sık görülmesinin en temel nedenleri; cinsiyete dayalı ÅŸiddet ve yoksulluktur. Günümüzde en ilkel toplumlardan en geliÅŸmiÅŸ toplumlara kadar bütün kadınlar geleneksel kavramların da etkisiyle fiziksel, cinsel, ekonomik, psikolojik ÅŸiddete maruz kalmaktadır. Kadınların ne yapması, nasıl davranması, ne kadar eÄŸitim alacağı, parasını nasıl harcayacağı, kaç çocuk doÄŸuracağı, nasıl giyineceÄŸi hatta kimle evleneceÄŸi gibi temel seçimleri kural koyucu, yasa koyucu erkekler tarafından belirlenmektedir.

            Kadınlar en sık eÅŸleri, cinsel partnerleri tarafından fiziksel ve cinsel ÅŸiddete maruz bırakılmaktadırlar. Kadına yönelik ÅŸiddet sonucunda kadınların bedensel, ruhsal, cinsel ve üreme saÄŸlıkları bozulmakta, gebelik ve lohusalık döneminde saÄŸlık problemleri ile karşılaşılmaktadır. Yoksulluk, eÅŸitsizlik ve sosyal adaletsizlik dünyada kadınları erkeklerden daha çok etkilemektedir.  Yoksulluk ve eÅŸitsizlik, depresyon, ÅŸizofreni ve iki uçlu bozukluk gibi bir çok ruhsal hastalığın kadınlarda   daha sık görülmesine yol açmaktadır. Panik bozukluÄŸu, travma sonrası stres bozukluÄŸu ve korku baÅŸta olmak üzere kaygı bozuklukları ve depresyon gibi toplumda sık görülen bazı ruhsal hastalıklar kadınlarda erkeklerden daha sık görülmektedir. Kadınlar erkeklerden üç kat daha fazla özkıyım giriÅŸiminde bulunmaktadır. Kadınlarda depresyon erkeklerden iki kat daha sıktır.

             Çalışmalar; yoksul kadınların, az okumuÅŸ kadınların, erken yaÅŸta evlenen kadınların, çalışmayan ve ekonomik nedenler baÅŸta olmak üzere kendi yaÅŸamını belirleme hakkı olmayan kadınların daha çok ÅŸiddete maruz bırakıldığını göstermektedir. Ülkemizde kadın yoksulluÄŸu, kadınların eÄŸitime ulaÅŸamaması, kadın milletvekillerinin, kadın belediye baÅŸkanlarının ve kadın yöneticilerin sayısının çok düÅŸük olması toplumsal cinsiyet eÅŸitsizliÄŸinin temel göstergeleridir. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2013 için yayınladığı Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda ülkemiz 134 ülke arasında 120. sırada yer almaktadır. Bu rapor hazırlanırken ekonomik katılım, eÄŸitime eriÅŸim, saÄŸlık ve politik yetki alanlarında ülkelerdeki kadın erkek eÅŸitliÄŸi deÄŸerlendirilmektedir. Ayrıca kendi coÄŸrafyasında cinsiyet eÅŸitsizliÄŸi açısından en kötü ülkedir ve kendi gelir grubundaki ülkeler arasında da cinsiyet eÅŸitsizliÄŸi açısından sondan 2. sıradadır.

 Uzun yıllardır toplumsal cinsiyet eÅŸitsizliÄŸini gidermeye yönelik politikalar uygulayan ülkelerde, kadınların ruh saÄŸlığında belirgin iyileÅŸmeler gözlenmekte, depresyon baÅŸta olmak üzere ruhsal hastalıkların görülme oranı erkeklerle benzer düzeylere gerilemektedir.

 Ülkemizde her gün yollarda, sokaklarda, evlerde bir çok kadın ÅŸiddete maruz kalmakta, bir çok kadın öldürülmektedir. Kadına yönelik ÅŸiddetin azalması, kadına yönelik ÅŸiddet uygulayanların cezalandırılması ya da kadınların polisiye tedbirlerle ÅŸiddete maruz kalmalarını azaltmaya çalışmakla saÄŸlanamaz. Kadına yönelik ÅŸiddetin azalmasının tek yolu; kadın erkek eÅŸitliÄŸinin toplumda her alanda saÄŸlanmasıdır. Bir çok ülkede bulunan Kadın Bakanlığı ülkemizde Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ismi altında hizmet vermesi manidardır. Kadınların yeri ‘aile’ olarak görülmektedir ve kadınlarla erkekler arasında gerçek bir eÅŸitliÄŸi inÅŸa etmek için yapılanlar çok yetersizdir. Biz ruh saÄŸlığı uzmanları olarak ülkemizde toplumsal cinsiyet eÅŸitliÄŸini geliÅŸtirmeye yönelik politikaların hızla yaÅŸama geçirilmesini talep ediyoruz ve kadına yönelik ÅŸiddeti arttıran tüm söylemleri kınıyoruz, ARTIK YETER diyoruz.

 Artık yeter diyoruz! Türkiye hala bir çocuk gelinler ülkesidir. Çocuk gelinler ülkesinde yapılan 2013 Eylül’ünde çıkarılan bir yönetmelik, lise döneminde evlenen kız çocuklarının açık lise ve e-okul üzerinden öÄŸrenimlerine devam etmesine dair bir düzenleme içermektedir. Bir yıl önce yürürlüÄŸe giren 4+4+4 modeli kız çocuklarının örgün eÄŸitime devam edip edemeyeceklerine iliÅŸkin kaygı yaratırken, bu düzenleme ile kız çocuklarının küçük yaÅŸta evlenmelerinin önü açılmıştır. Kadınların %28’i, 18 yaşın altında evlenmektedir. Bu düzenlemeler çocuk evliliklerinin önüne geçmeyeceÄŸi gibi, çocuk evliliklerini teÅŸvik edeceÄŸinden endiÅŸe duymaktayız. Erken evlilikler, ergen anneleri ortaya çıkarmaktadır. Türkiye Ä°statistik Kurumu’nun verileri, 2011 yılında ülkemizde doÄŸum yapan kadınların 355’inin 15 yaşın altında, 93 873’ünün 15-19 yaÅŸ grubunda olduÄŸunu göstermektedir. Ergen gebelerde depresyon ve özkıyım riski yüksek olduÄŸu gibi ergen annelerin bebeklerinde ölüm oranları da yüksektir. Uluslararası kuruluÅŸlar çocuk yaÅŸta evlilikleri engellemek için ülkelere çaÄŸrıda bulunurken Türkiye’de eÄŸitim, saÄŸlık, ekonomi alanında yapılan düzenlemeler ergen evliliklerinin önünü açmaktadır. Erken evlilikler kadının tüm yaÅŸamını eÄŸitimsel ve ekonomik açıdan daha düÅŸük statüde geçirmesine yol açmaktadır. DüÅŸük eÄŸitim düzeyine sahip bir çok kadın ya yaÅŸamı boyunca güvencesiz iÅŸlerde çalışmakta, ya da karşılıksız ev iÅŸlerinin emekçisi olmakta ve yaÅŸam boyu yoksulluÄŸa mahkum olmaktadır. Sonuç olarak, çocuk gelinler yaÅŸamları boyunca çok daha yüksek oranda ÅŸiddete maruz kalmaktadır. Çocuk evliliklerinin önüne geçmek için etkin sosyal politikalar geliÅŸtirmeli ve bu durumu destekleyen tüm düzenlemeler hızlıca geri çekilmelidir.

 Artık yeter diyoruz! Kadınların bedenlerinin ve cinselliklerinin iktidar tarafından denetlenmesi cinsiyete dayalı ÅŸiddettir. Türkiye’de TUÄ°K verilerine 2012 yılında genç iÅŸsizlik oranı %17.5’tur. Gençlerinin % 17.5’unun iÅŸsiz olduÄŸu bu ülkenin doÄŸurganlığı arttırmaya yönelik politikalar izleyerek nüfusu arttırmaya çalışmasının tek nedeni neoliberal piyasaya ucuz iÅŸ gücü oluÅŸturmak istenilmesidir. Siyasi otoritenin, kadınlardan en az 3 çocuk doÄŸurmalarının beklendiÄŸi tartışmasıyla baÅŸlayıp son dönemde vatana 3 çocuÄŸun hibe edilmesine varan talepleri bir kuluçka makinesi gibi görülen kadınların eve kapanıp geleneksel rolleri dışına çıkamamalarını, bedenlerinin ve cinselliklerinin kontrol edilmesini amaçlamaktadır. DoÄŸurganlığı arttırmaya yönelik politikalarla kadınların bedeni iktidar tarafından denetlenmektedir. Çok çocuk doÄŸuran kadınların erken emeklilik hakkı kazanması, kürtaja dair yasal düzenlemeler ve fiili olarak kürtaja eriÅŸimin büyük oranda azaltılması kadınların yaÅŸamlarını nasıl sürdüreceÄŸine dair bireysel seçim-karar vermeyi engelleyen düzenlemelerdir. Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi’nin tavsiye kararlarında taraf devletlerin, doÄŸurganlık ve üreme ile ilgili zorlamaları önleyici önlemler alınmasını saÄŸlaması ve kadınların doÄŸum kontrolü hizmetlerinin yetersizliÄŸi nedeniyle yasadışı kürtaj gibi güvenli olmayan tıbbi yöntemlere baÅŸvurmak zorunda kalmasını önlemesi gerektiÄŸi vurgulanmaktadır. Ancak bu önerilerin tam tersine, sözleÅŸmeye taraf olan ülkemizde plansız gebeliklerin sonlandırılması bir katliam gibi yorumlanmakta, tecavüze uÄŸrayan kadınların bile , kötü anılarının ürünü, tecavüz bebeklerini doÄŸurmaları beklenmekte, devlet kurumlarında kürtaj yaptırmak giderek zorlaÅŸmaktadır. Bu baskı ve kısıtlamalar kadınlar üzerinde ciddi ruhsal yük oluÅŸturmaktadır.Ä°ÅŸsizlik, yoksulluk, istenmeyen/plansız gebelik, aile içinde ÅŸiddetin olması, ergenlik döneminde gebe kalma, yetersiz sosyal destek, annelik rolüne iliÅŸkin kültürel beklentiler lohusalık depresyonuyla iliÅŸkili olduÄŸu gösterilmiÅŸ sosyal etkenlerdir. Bu nedenle, istemediÄŸi halde gebe kalan, yasal düzenlemeler ya da sosyal baskılar nedeniyle gebeliÄŸini sonlandıramayan kadınlarda ruhsal hastalık ortaya çıkma riski çok yüksektir. Annenin ruhsal hastalığının çocuklarda çeÅŸitli zihinsel, ruhsal ve davranışsal sorunlara neden olduÄŸu pek çok bilimsel çalışmada gösterilmiÅŸtir. Kadınlara dayatılmaya çalışılan ve anneliÄŸi merkeze alan tek tip yaÅŸam tarzı kaçınılmaz olarak gelecek kuÅŸakların ruh saÄŸlığını da olumsuz etkileyecektir.

Artık yeter diyoruz. Kadınların statüsünü güçlendirmenin en temel yolu kadınların güvenceli ÅŸekilde çalışmalarının ve kendi yaÅŸamalarını bağımsız ÅŸekilde sürdürecek geliri elde etmelerinin önünün açılmasıdır. OECD ülkelerinde kadınların iÅŸ gücüne katılımı %61.8 iken, ülkemizde bu oran %28.8’dir ve yıllar içinde giderek azalmaktadır. Türkiye’de her 10 çalışandan 7’si erkek, 3’ü kadındır. Kadınlar ömürleri boyunca niteliksiz, güvencesiz iÅŸlerde düÅŸük ücretle çalışmakta ya da ücretsiz aile iÅŸlerinde, ev iÅŸleri, hasta ve çocuk bakımı gibi iÅŸleri herhangi bir karşılık almadan yapmaktadır. Türkiye’de yoksulların çoÄŸunluÄŸunu kadınlar, en çok da dul, boÅŸanmış, tek ebeveyn olarak çocuklarıyla yaÅŸayan kadınlar oluÅŸturur. Ülkemiz Dünya Ekonomik Forumu’nun Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu’nda ekonomik katılım göz önüne alındığında 134 ülke arasında 127. Sıradadır. AB üye ülkeleri arasında son sıradadır. Gelir dağılımındaki bozulmadan en çok etkilenen kesim kadınlar ve kız çocuklarıdır. Kadınlara yönelik ayrımcılık ve bu ayrımcılığın hem nedeni hem de sonucu olan yoksulluk, pek çok ruhsal hastalığın kadınlarda daha sık görülmesinin önemli bir nedenidir. Kadınların eÄŸitim almalarının engellenmesi kadının statüsünün yaÅŸam boyunca düÅŸük seyretmesine ve nitelikli iÅŸler yapamamasına yol açmaktadır. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın Türkiye’de Kadının 6 yaÅŸ ve yukarı nüfus içinde kadın okumaz-yazmazlık oranı % 7, erkek okumaz-yazmazlık oranı ise % 1,4’tür. Okuma-yazma bilmeyen her 10 kiÅŸiden 8’ini kadınlar oluÅŸturmaktadır. YetiÅŸkin nüfus içinde (+15) kadın okumaz-yazmazlık oranı ise % 8,3’tür. Kadınların iÅŸsizlik sorunu, güvencesiz iÅŸlerde çalışması da kadına yönelik ekonomik ÅŸiddet olarak tanımlanmalıdır. Ülkemizde bir yandan 2023 yılına kadar kadınların iÅŸgücüne katılımını %38’e çıkarmak hedeflenirken, bir yandan da kadınların çalışma hayatına dair yaptığı düzenlemelerle iÅŸverenlerin kadınları iÅŸe almasını azaltabileceÄŸinden haklı olarak endiÅŸe duymaktayız.

            Türkiye Psikiyatri DerneÄŸi olarak; Kadına yönelik ÅŸiddetle mücadele için temel meselenin toplumsal cinsiyet eÅŸitsizliÄŸi olduÄŸunun altını çiziyoruz. Giderek artan ÅŸekilde bu eÅŸitsizliÄŸi, ayrımcılığı besleyen politikalar izlenmesini, iktidarın kadınların yaÅŸamını kendi isteÄŸi doÄŸrultusunda düzenlemesine karşı çıkıyoruz ve toplumsal cinsiyet eÅŸitsizliÄŸini gidermeye yönelik etkin politikaların hızla yaÅŸama geçirilmesini talep ediyoruz.

Türkiye Psikiyatri DerneÄŸi adına

Doç. Dr AyÅŸe Devrim BaÅŸterzi

Doç.Dr. Leyla Gülseren

Prof.Dr. Åžahika Yüksel

 

Web Sitlerimiz: Antalya Terapi Psikiyatri | Antalya Cinsel Terapi | Neo Rezonans Antalya | Sevilay Zorlu