drsevilayzorlu@gmail.com
TEL : 0242 316 98 99
Cetad Antalya Bölge Temsilcisi
AİLENİN YAŞAM DÖNGÜLERİ
AİLENİN YAŞAM DÖNGÜLERİ

           AÄ°LE YAÅžAM DÖNGÜSÜ

                  Aile yaÅŸam döngüsünü ve kiÅŸisel geliÅŸime katkılarını anlamak iliÅŸki sorunlarını çözümlemede hekime yol gösterir. GeliÅŸimi sırasında aile belirli noktalardan geçer, evlilik, çocukların doÄŸumu, okul yılları ve ergenlik dönemi, okuldan mezuniyet ve iÅŸe ya da daha ileri eÄŸitime baÅŸlama, çocukların evden ayrılması, emeklilik, dulluk vs.

                  Aile yaÅŸam döngüsünü açıklayan sekiz evreli bir ÅŸema geliÅŸtirilmiÅŸtir.  Elbette ki tüm aileler bu döngüyü tanımlayamazlar. Birçok eriÅŸkinliÄŸe geçtikten sonra da ebeveynler ölene dek aynı evde kalabilir. BoÅŸanmış insanlar, çocukları varsa ve tekrar evlenirlerse birinci ve dördüncü evrelere aynı anda girerler. Bir birey ya da ailenin yaÅŸamının belirli  bir döneminde beliren ve uyum saÄŸlanması halinde daha sonra karşılaÅŸacağı görevlerde baÅŸarılı ve mutlu olmasını saÄŸlayacak olan bir grup geliÅŸimsel görev tanımlanmıştır. Bu görevlerde uyum saÄŸlanmaması mutsuzluÄŸa, toplumun hoÅŸnutsuzluÄŸuna ve sonraki görevlerde zorlanmaya yol açabilir. Bazen ailenin farklı bireylerinin geliÅŸimsel görevleri uyum içindedir. Ancak sıklıkla aile üyelerinin geliÅŸimsel görevleri birbiriyle çatışır ve ailenin yaÅŸamındaki çoÄŸu gerilimin nedeni bu çatışmalardır. ÖrneÄŸin ergenin bağımsızlık istemi sıklıkla onu sorumlu ve olgun olması beklentisi içindeki ebeveynleriyle çatışmaya sokar. Ebeveynlerin her ikisinin de kariyerleri varsa, eÄŸitim ve kariyer geliÅŸtirme gereksinimleri aile yaÅŸam döngüsünün aynı evresinde ailenin karşısına çıkan geliÅŸimsel görevler tabloda gösterilmiÅŸtir. Ailenin geliÅŸim görevleri ailenin en önemli iÅŸlevi üzerine odaklanmıştır, çocukları doÄŸumdan yetiÅŸkinliÄŸe kadar büyütmek…bu aile bireylerinin görevleriyle sıkı sıkıya iliÅŸkilidir. Bir kültürden diÄŸerine ailelerin ve bireylerin beklentileri oldukça farklılık gösterir. Ancak aile yaÅŸamının kriz ve çatışmalar, uyum ve uyumsuzluklarla seyrettiÄŸi de olasılıkla evrensel bir gerçektir.

 

 

Evreler                   Ailenin Durumu                GeliÅŸimsel Görevler

(1) Evlenme           Karı-koca                          Yakın ve tatmin edici bir evlilik iliÅŸkisi

                                                                        oluÅŸturma, gebeliÄŸe hazırlık ve

                                                                        ebeveynlik sözü, akraba ağına

                                                                        katılım

(2) Çocuk sahibi      Karı-anne                                                 

      olma                koca- baba bebek(ler)     bebek sahibi olma,ona uyum ve

                                                                      geliÅŸimini saÄŸlama

                                                                      Hem ebeveynler hem de bebek için

                                                                      uygun ev ortamını oluÅŸturma

(3) Okul öncesi        karı-anne                      okul öncesi çocuÄŸun geliÅŸim

      dönem                koca-baba                    gereksinimlerine uyum saÄŸlama       

                                 Çocuk-kardeÅŸ(ler          Ebeveynlerin enerji tükenmesi ve

                                                                        Mahremiyet kaybıyla baÅŸ etmeleri

(4) Okul çağı             karı-anne                      Yapıcı yollarla okul çağı ailelerine

      dönem                koca-baba                       uyum çocukların eÄŸitimini saÄŸlama 

                                 Çocuk-kardeÅŸ(ler         

 

 

 

 

 (5) Ergenlik            karı-anne                        Ergenler büyüyüp olgunlaÅŸtıkça

                                koca-baba                      özgürlük ve sorumluluk dengesinin

                                Çocuk-kardeÅŸ(ler)           kurulması Ebeveynler yaÅŸlandıkça

                                                                        Ebeveynlik sonrası hayatın planlanıp

                                                                        kurulması

(6)   Çocukların        karı-koca-nine                 Gençlerin uygun ritüeller ve iÅŸe,                          

      Büyümesi         koca-baba-dede               askere gönderilmesi, evliliÄŸe hazırlık

                               Çocuk-kardeÅŸ(ler)

                                Amca,teyze  

(7)   Orta yaÅŸlı           karı-anne-nine                 evlik iliÅŸkilisinin tekrar kurulması,

     ebeveynler          koca-baba-dede              daha yaÅŸlı ve daha genç ailelerle             

                                                                                        akrabalık baÄŸlarının oluÅŸturulması

(8)   Aile bireylerinin    dul-anne                         eÅŸin kaybının karşılanması ve yalnız

      YaÅŸlanması         karı-anne-nine                yaÅŸamla baÅŸ etme

                                             Koca-baba-dede            aile evinin kapatılması veya

                                                                               YaÅŸlılığa uyarlanması

                                                                                         EmekliliÄŸe uyum  

 

 

          

Ä°LÄ°ÅžKÄ° SORUNLARI

 

(1)   Bir Mental Bozuklukla ya da Genel Tıbbi Durumla Ä°lgili Ä°liÅŸki Sorunu

 DSM-IV TR’ye ailenin bir üyesinde bir mental bozuklukla ya da genel tıbbi bir durumla birlikte giden bozulmuÅŸ bir etkileÅŸim örüntüsü klinik ilgi odağı olduÄŸunda bu kategori kullanılmaktadır.

Çalışmalar, tatmin edici iliÅŸkilerin saÄŸlığı koruyucu etkisi olduÄŸunu ve rahatsızlık duyulan iiÅŸkilerin hastalıkların sıklığında artış eÄŸilimini ortaya çıkardığını göstermiÅŸtir. Ä°liÅŸki sistemlerinin saÄŸlık üzerine etksi psikofizyolojik mekanizmalar aracılığıyla açıklanmıştır. Bu mekanizmalar baÄŸlanma konusunda yaÅŸanan yoÄŸun duyguları vasküler yanıtlar ve bağışıklık süreçleriyle iliÅŸkinlendirmiÅŸtir.

 

Hasta kiÅŸi öncelikle diÄŸer aile üyelerine baÅŸvuracaktır. Onların düÅŸünceleri, hastanın ÅŸikayetlerini önemsiz ya da endiÅŸe verici olarak görmesi konusuna hastayı etkileyecektir. Aynı zamanda bu durum tıp dışı ya da tıbbi yardım arama davranışları konusun da hastayı yönlendirecek, aile-hasta-hekim arasındaki iliÅŸkiye de dolaylı ya da dolaysız olarak katılacaktır. Hastalığın ruhsal anlamı ve hastanın tedaviye uyumu bu etkileÅŸimlerin sonuçlarıyla iliÅŸkilidir. Aile dinamikleri bireyin hastalıklara karşı tutumunu  etkilerken, bir aile üyesinin hastalığıda ailedeki dinamikleri etkiler.

Kronik bir hastalık söz konusuysa aile üyelerinin sorumluluklarının ve rollerinin düzenlenmesi gereklidir. Hastanın hastalık rolünü benimsemesi, eÅŸlik eden regrasyon ve sakatlık aile dinamiklerinden etkilenir. Bazen hasta ve ailesi,hastanın sakatlığını, maddi çıkar saÄŸlamasını kabul etmeyen doktorlar veya diÄŸer tıp çalışanlarına karşı mücadele ederler. Bazen tıbbi yakınmalar iliÅŸki birimindeki etkileÅŸim dinamiklerini harekete geçirerek iÅŸlev görebilir. (ailenin birarada tutulması, aile üyeleri arasındaki mesafe ve yakınlığın düzenlenmesi, açıkça ifade edilmeyen ÅŸeylerin konuÅŸulması gibi).

 

 

EriÅŸkinler, sıklıkla kendi çoçuklarının bakımını saÄŸlamanın yanı sıra yaÅŸlanmış ebeveynlerinin sorumluluÄŸunu taşırlar ve bu çifte sorumluluk strese yol açabilir. EriÅŸkinler, ebeveynlerinin bakımını yürütürken her iki tarafta rollerinin tersine dönmüÅŸ olmasına uyum saÄŸlamak zorundadırlar. Öte yandan bakımı sürdürenler sadece ebevenlerinin olası kaybıyla deÄŸil, aynı zamanda kendi ölümlü oluÅŸlarıyla da yüzleÅŸirler. Bazı bakım vericilerinin yaÅŸlanan ebeveynlerini kötüye kullandıkları 

Artık dikkati çekmektedir. Kötüye kullanım, sıklıkla, bakım alan kiÅŸinin çoçuklarında madde kötüye kullanım, sorunları, ekonomik stresler söz konusuysa, bakım veren kiÅŸi bu bakımı hiç aralıksız sürdürmek zorunda kalırsa, ebeveyn yataÄŸa bağımlıysa ya da sürekli hemÅŸirelik bakımı gerektiren kronik bir hastalığı varsa artar. Kötüye kullanım sıklıkla 75 yaÅŸ üstü kadın hatalarda gözlenir

 

Ailenin bir üyesinde kronik hastalık geliÅŸmesi aile sistemini zorlar, hem hasta kiÅŸinin, hem de diÄŸer aile üyelerinin uyumunu gerektirir. Hasta olan kiÅŸi sıklıkla otonomi kaybıyla karşı karşıyadır, kolay incinebilir, yoÄŸun tıbbi tedavi alıyor olabilir. DiÄŸer aile üyeleri ise hastalık öncesi tanıdıkları kiÅŸiyi kaybetmiÅŸlerdir, ve özellikle debilize duruma yol açan nörolojik hastalıklar, Alzheimer hastalığı da dahil demanslar,  AIDS veya kanser gibi hastalıklarda bakım sorumluluÄŸu tümden üstlenilmek zorundadır. Bu tür vakalarda tüm aile bireyleri ÅŸu anki hastalığın yanı sıra beklenen ölümün stresiyle de baÅŸ etmek durumundadırlar. Bazı aileler bu durumun yol açtığı öfkeyi destek organizasyonları oluÅŸturmak, toplumun dikkatini bu hastalığa yöneltmek, hasta birey etrafında toplanmak ÅŸeklinde kullanırlar. Fakat kronik hastalık sıklıkla ailede bireylerinde çökkünlüÄŸe yol açar. Hasta aile üyesine bakım verme yükümlülüÄŸü sıklıkla anne, kız çocuk gibi ailedeki kadınların üzerine yüklenir.

 

Daha önce saÄŸlıklı bir kiÅŸide ani bir hastalık ortaya çıkması özellikle de hastalık yaÅŸam döngüsünde beklenen zamandan daha erken ortaya çıkmışsa ailede yıkıma yol açabilir. Her ne kadar çoÄŸu yaÅŸlı insan saÄŸlıklı olsa da yaÅŸlılıkta bir miktar fiziksel kapatise düÅŸkünlüÄŸü beklenir, ancak hastalık, ailenin ekonomik durumunu iyileÅŸtirmek için yapabilecek zor az ÅŸey varsa yine ailede yıkımla karşı karşıya kalırız.

 

Özellikle duygudurum ve anksiyete bozuklukları, ÅŸizofreni, madde kullanımıyla iliÅŸkili bozukluklar, yeme bozuklukları ve kiÅŸilik bozuklukları gibi psikiyatrik bozuklukların baÅŸlangıcı ve gidiÅŸi sırasında aile ve evlilik etkileÅŸimlerinin rolü hakkında çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bir aile üyesinin gösterdiÄŸi psikiyatrik bulgular hastayla ilgilenilmesini ve bakım verilmesini gerektirir. Aile içindeki roller yeniden düzenlenir ve sıklıkla diÄŸer aile üyeleri hastanın bazı iÅŸlerini ve diÄŸer sorumluluklarını üstlenir. Ailede üyeleri sorunu tanımlar, önerilerde bulunur, çözüm yolları üzerinde düÅŸünür, hastayı güçlüklerle baÅŸ etmesi konusunda cesaretlendirir ve yardım ararlar. Ancak hasta iyileÅŸmezse aile üyelerinin hayal kırıklıkları artar. Aslında psikiyatrik bulgularla beraber yaÅŸamak genellikle zordur ve ailenin enerjisini ve moralini düÅŸürebilir. Mental hastalığı olan aile üyesinin sıklıkla iliÅŸki kurmayı reddeden davranışları kiÅŸiler arası çatışmaları artırır. Zamanla diÄŸer aile üyelerinin fazladan harcadıkları çabalar ve üstlendikleri görevler bir külfet halini alır. Fiziksel hastalığı olanlara kıyasla ruhsal hastalığı olanların yakınları daha fazla sorumluluk taşımak zorunda kalabilir. Hayal kırıklıkları arttıkça aile üyelerinin duygularıyla baÅŸ konusunda seçenekleri gittikçe daha kısıtlı bir hal alır. Öfke, hoÅŸnutsuzluk ve eleÅŸtirinin doÄŸrudan gösterilmesi psikiyatrik hastalığı alevlendirebilir. DiÄŸer taraftan eÄŸer aile üyeleri hastayı aktivitelerden uzaklaÅŸtırırsa hasta kendini reddedilmiÅŸ ve terk edilmiÅŸ hissedebilir. Aile üyeler hayal kırıklıklardan dolayı duydukları suçluluÄŸu, özverili davranarak, fazla koruyucu yaklaÅŸarak ya da hastayla fazla özdeÅŸim yaparak ödünlenmeye çalışabilirler. Bu durum, aslında altta yatan düÅŸmanlık duygularının dolaylı göstergesidir. Ailede görülebilen bu düÅŸmanlık, eleÅŸtiri ve fazla karışma davranışları duygu dışavurumu olarak adlandırılır. Duygu dışavurumu, duygudurum bozuklukları, ÅŸizofreni ve yeme bozuklukları gibi çeÅŸitli psikiyatrik hastalıklarda depreÅŸmenin göstergesidir. Duygu dışavurumunun yüksek olması Alzheimer hastalığının seyrinin kötüleÅŸmesiyle iliÅŸkili olabilir, diabetes mellitus gibi tıbbi hastalıklarda da oynayabilir. Aile üyelerinin duygu dışavurumlarının farklı olmasında ne tür mekanizmaların etkili olduÄŸu bilinmemektedir.

 

Kronik ruhsal hastalıklar diÄŸer aile üyelerinin uyumunu gerektirir. ÖrneÄŸin aile üyeleri ÅŸizofren bir aile üyesinin psikotik semptomlarına korku ya da kargaÅŸa içinde tepki verebilir. Åžizofren bir hastanın regrasyonu, abartılı duyguları, hastaneye sık yatışlar, ekonomik ve sosyal bağımlılığı aile sistemini çökertebilir. Aile üyelerinin duygu dışavurumları hostilite ÅŸeklinde olabilir ve bu durum hastalığın kötü prognozuyla iliÅŸkilidir. Benzer ÅŸekilde bipolar I bozukluÄŸu olan birisi özellikle manik epizodlarda ailede karışıklığa yol açabilir.

 

Aile etkileÅŸim örüntüleri ve psikiyatrik hastalıklar arasındaki iliÅŸki iki yönlüdür. Hassas bir aile üyesi kendini dışlanmış veya reddedilmiÅŸ hissettiÄŸinde ve eleÅŸtirilerek ya da fazla karışılarak tedavi edildiÄŸinde psikiyatrik bulguların geliÅŸebileceÄŸi düÅŸünülmektedir. ÖrneÄŸin stresli iliÅŸkiler yaÅŸayan bireyler yaÅŸamayanlara kıyasla 10 kat daha fazla depresyon geliÅŸtirme riski altındadırlar.

 

Söz edilen bu mekanizmalar ailelerin mental hastalığa veya onun depreÅŸmesine yol açtığı görünüÅŸü desteklemektedir. Aslında ne çalışma sonuçları, ne de aile etkileÅŸimlerinin karışık doÄŸası böyle bir sonuca varmamıza yol açar. Ancak geçmiÅŸte saÄŸlık çalışanları, ya hastalıkların aileleriyle görüÅŸmeyi hastanın sırlarını saklamak adına reddetmiÅŸler ya da onları hastalığa yol açtıkları için suçlamışlardır. Klinisyenler ailelerin kendilerini adayıcı davranışlarını takdir etmeli, onları da, etkileyen tedavi kararlarına katılma gereksinimlerini karşılamalı ve aile bakımının bu önemli, yüklü rolünü kabul etmelidirler. Aslında aileler hastanın asıl bakım vericileridir ve kalıcı mental hastalığı olanların üçte ikisinin aileleriyle yaÅŸadığı tahmin edilmektedir. Bakım verme stresli bir iÅŸtir ve sıklıkla hasta aile üyesine bakım verme yükü ailedeki kadınlara yüklenir. Ruh hastalığı olanlarla yaÅŸayan aile üyelerinde stres, anksiyete, depresyon düzeyleri daha yüksektir. Daha çok evlilik sorunları, sosyal hayatın kötü yönde etkilenmesi ve bozulmuÅŸ kardeÅŸ iliÅŸkileriyle karşı karşıyadır. Bakımverenin yaÅŸadığı stres hakkında çalışmalar yapılmış ve bu konuda A.B.D.’de National Alliance fort  the  Mentally III gibi destek organizasyonlarıyla beraber nasıl destek verilebileceÄŸi hakkında çalışmalar baÅŸlatılmıştır.

 

(II) EBEVEYN-ÇOÇUK ARASINDAKÄ° Ä°LÄ°ÅžKÄ° SORUNU

 

DSM-IVTR’ye göre bireyin ya da aile iÅŸlevselliÄŸindeklinik açıdan önemli derecede bir bozuklukla ya da ebeveyn ya da çocukta klinik açıdan belirgin semptomların geliÅŸmesiyle birlikte giden ebeveyn ve çocuk arasındaki etkileÅŸim örüntüsü (örn.) iletiÅŸim kopukluÄŸu, aşırı koruyup kollayıcılık, uygunsuz disiplin) kilinik ilgi odağı olduÄŸunda bu kategori kullanılmalıdır.

Ebeveynler, çocukların gereksinimlerini karşılamada farklılıklar gösterir. Bazıları, çocuklarının duygudurum ve gereksinimlerine hızlı, bazıları yavaÅŸ yanıt verir. ÇocuÄŸun kiÅŸiliÄŸi ile ebeveynin gereksinimine yanıt hızının etkileÅŸimi birlikte ebeveyn-çocuk bağının niteliÄŸini belirler. Bazı araÅŸtırmalarda bir bebeÄŸin geliÅŸtirdiÄŸi baÄŸlanma ÅŸekli çocukluktaki sosyal ve duygusal uyumla iliÅŸkili bulunmuÅŸtur. Güvenli baÄŸlanma geliÅŸtirmiÅŸ olan çocuk stresli bir ortamda daha çok uyum gösterir. Güve daha  baÄŸlanmış çocuklar ise daha fazla anksiyöz ve saldırgandırlar, sosyal iliÅŸkileri de daha kısıtlıdır. Anne yoksulluÄŸu, büyük ayrılıklar ve baÄŸlanılan kiÅŸinin kaybı gibi bağımlı oluÅŸla ilgili etmenlerin ve diÄŸer yanda çocuklukta kötüye kullanıma maruz kalma sonucu oluÅŸan dezorganize- güvensiz baÄŸlanmanın, ileride psikiyatrik bozukluk geliÅŸmesi açısından risk etkenlerinden olduÄŸu bildirimiÅŸtir.

Ebeveynlik yetenekleri hakkındaki çalışmalarda iki ana yöne vurgu vardır; (1) ‘’fazla serbestlik’’e karşı ‘’fazla kısıtlayıcılık ‘’, (2) ‘2sıcak-kabul edici’’ye karşı ‘’soÄŸuk- düÅŸmanca tutum’’, ebeveynler bu açılardan deÄŸerlendirildiÄŸinde otoriter ( kısıtlayıcı ve soÄŸuk ), serbest ( çok az kısıtlayıcı ve kabullenici) ve güvenilir ( gerektiÄŸinde kısıtlayıcı, fakat aynı zamanda sıcak ve kabullenici  ) tiplere ayrılmıştır.

Otoriter ebeveynlerin çocukları ya da kavgacı olma eÄŸilimindedir. Serbest ebeveynlerin çocukları daha saldırgan, hem sosyal, hem de bilinçsel açıdan en yüksek iÅŸlevsellik düzeyini yakaladıkları görülmektedir. Otoriter davranıştan serbestliÄŸe geçiÅŸ, çocukta olumsuz güçlendirici tutuma yol açar. Bu durumda önce çocuÄŸun davranışları ebeveynin ısrarlı durdurma isteklerine karşın aÄŸlamalar, sızlanmalar veya saldırganlık, hiperaktivite ÅŸeklinde yön deÄŸiÅŸtirir. Daha sonra ebeveyn davranışlarında geri dönüÅŸ yapar ve bu durum çocuÄŸun ters davranışlarını ödüllendirici rol yapar. Bu noktada çocuÄŸun davranışları ebeveynlerin serbest tutumunu arttıracak ÅŸekilde tekrar ÅŸiddetlenir. Bu durumlar çocuÄŸun kendini kontrol edememesi akranlarını reddetmesi, geç akademik baÅŸarısızlıklar, depresyon, suç iÅŸleme ve antisosyal davranışlarla iliÅŸkilidir.

 

Evlilikteki sorunların çocukta depresyon, davranım bozukluÄŸu, okul baÅŸarısında düÅŸüklük gibi sorunlara yol açtığına iliÅŸkin deliller vardır. Bu olumsuz etkiler çoçuk-ebeveyn iliÅŸki üçgeni aracılığıyla olmaktadır. Bu iliÅŸki üçgeni, eÅŸle olan çatışmasında yandaÅŸ olarak gördüÄŸü çocuÄŸun sempati ve desteÄŸini kazanmak isteyen ebeveynler tarafından kurulur. Aynı zamanda bu durum ebeveynlerin evlilik çatışmalarını örtmek için çocuÄŸun genel saÄŸlık veya davranışsal sorunlarına odaklanma stratejisi geliÅŸtirdiklerinde de söz konusudur. Evlilikteki sorunlar ebeveyn –çocuk iliÅŸkisini de doÄŸrudan etkileyebilir ve olumsuz duygular tüm aile içi iliÅŸkilerde rol oynayabilir. ÖrneÄŸin eÅŸler arasındaki öfke baba-çocuk arasındaki iliÅŸkiyi olumsuz yönde etkileyebilir.

Ebeveyn- çocuk iliÅŸkisini pek çok durumda ortaya çıkan güçlükler etkileyebilir. BoÅŸanma ve yeniden evlenme, ebeveyn- çocuk iliÅŸkisine stres katar ve acı verici sadakat çatışmaları yaratabilir. Yasal velayeti alan ebeveyn ya da diÄŸeriyle olan iliÅŸkide, boÅŸanmış ya da dul olan ebeveynin yeniden evlenmesi durumunda sorunlar ortaya çıkabilir. Üvey ebeveynler sıklıkla bir ebeveyn rolü geliÅŸtirmeyi zor bulurlar ve eÅŸinin önceki evliliÄŸinden olan çocuÄŸuyla arasında varolan özel iliÅŸkiye  içerleyebilirler. Üvey ebeveyn- üvey çocuk arası dargınlık, öz çocuÄŸun daha gözde tutulması, yeni bir aile kurulduÄŸunda sıklıkla ortaya çıkan tepkilerdir. Tek ebeveynli aileler sıklıkla bir anne ve çocuktan oluÅŸur ve iliÅŸkiler maddi ve duygusal sorunlardan etkilenir.

Ä°kinci, bir çocuÄŸun doÄŸumu ailede yeni bir stres kaynağı yaratabilir, ancak sıklıkla mutluluk çoÄŸu ailede baskın duygulanımdır. EÄŸer ebeveynler infertil oldukları düÅŸüncesi içinde bir çocuk evlat edinmiÅŸlerse, yeni bir çocuÄŸun doÄŸumu soruna yol açabilir. Çalışan ve bakıcı tutan anneler sıklıkla çocuklarına ayıracak çok vakitleri olmadığı için suçluluk duyarlar, ancak yine de çocuklarıyla babalarına göre daha çok vakit geçirirler. Normal geliÅŸimsel krizler ebeveynler-çocuk sorunlarıyla iliÅŸkili olabilir. ÖrneÄŸin ergenlik, ergenin kuralları reddedip daha fazla otonomi isterken, olgunlaÅŸmamış ve tehlikeli davranışlarıyla daha fazla koruyucu yaklaşım gerektirdiÄŸi, sık çatışmaların yaÅŸandığı bir dönemdir. Ebeveyn çocuk arasında soruna yol açabilecek diÄŸer durumlar ebeveyn ya da çocukta ortaya çıkabilecek öldürücü ya da sakatlığa yol açabilecek durumların ya da kronik hastalıkların geliÅŸimidir. ( lösemi, epilepsi, orak hücre anemisi,spinal kord yaralanmaları gibi ). Konjenital anomaliye sahip (serebral palsi, körlük, sağırlık gibi) bir çocuÄŸun doÄŸumu da sorunlara yol açar. Çok da nadir olmayan bu tür durumlar kiÅŸilerin duygusal kaynaklarını zorlaya bilir. Ebeveyn ve çocuklar o sıradaki ve olası kayıplarla yüzleÅŸebilmeli, günlük yaÅŸamlarını fiziksel, ekonomik ve duygusal açıdan düzenleyebilmelidir. Bu tür durumlar en saÄŸlıklı aileleri bile etkileyebilmeli ve sadece hasta kiÅŸi deÄŸil, etkilenmemiÅŸ aile bireyleri arasında da ebeveyn çocuk iliÅŸkisi sorunlarına yol açabilir. Ciddi hastalığı olan bir çocuÄŸun yer aldığı bir ailede hasta olan daha fazla zaman ve dikkat gerektirdiÄŸi için diÄŸer çocuk ihmal edilebilir, ona karşı daha öfkeli davranılabilir ya da saÄŸlam çocuk tercih edilebilir. Ruhsal bozukluÄŸu olan çocukların ebeveynleri çocuÄŸun hastalığına baÄŸlı bazı sorunlarla karşı karşıya kalır. Åžizofren bir çocuÄŸun olduÄŸu ailelerde aile tedavisi faydalanır ve hastanın sosyal uyumunu artırır. Benzer ÅŸekilde duygudurum bozukluÄŸu olan bir çocuÄŸun varlığında aile terapisi de faydalanır. Madde kötüye kullanımı olan bir çocuÄŸun yer aldığı ailelerde madde arama davranışını kontrol etmede aile desteÄŸi önem kazanır. Aile üyelerinin mevcut kızgınlık ve hayal kırıklığını uygun biçimlerde dile getirmesine izin verilmelidir.

Ä°lk üç yaÅŸtaki bakımın niteliÄŸi nöropsikolojik geliÅŸim için çok önemlidir. Yapılan bir çalışmada gündüz bakımın çocuklara zarar vermediÄŸi, bakıcılar ve öÄŸretmenlerin istikrarlı, empatik bir bakım saÄŸladığı gösterilmiÅŸtir. Ancak tüm gündüz bakım, merkezleri öncelikle de fakir kentsel bölgelerde yer alanlar bu seviyede bakım vermemektedir. Yeterli düzeyde bakım alamayan çocuklarda görülen nörokognitif geliÅŸmede gecikme daha sonra geliÅŸen entellektüel ve dil becerilerindeki geriliÄŸi de açıklamaktadır. Bu çocuklar sıklıkla beÅŸ yaşından önce tuvalet eÄŸitimi alamazlar.

Günümüzde, kadınların % 75’inden çoÄŸu çalışmaktadır ve çocuÄŸunu gündüz bakım merkezine vermekten baÅŸka seçeneÄŸi yoktur. Åžirketler, çalışanlarının çocukları için yüksek nitelikli bakım veren merkezler saÄŸlamalıdır. Bu yaklaşım sadece çocukların yararına deÄŸildir, çalışan annelerin mutlu olması daha üretken olmalarına yol açacak ve ÅŸirketler de bundan ekonomik fayda saÄŸlayacaktır.

 

(III) EÅžLE Ä°LÄ°ÅžKÄ°LÄ° SORUNU

DSM-IV TR’ ye görebireyin ya daailenin iÅŸlevselliÄŸinde klinik açıdan önemli derecede bir bozuklukla ya da eÅŸlerden birinde ya da her ikisinde semptomların geliÅŸmesiyle birlikte giden olumsuz ( örneÄŸin eleÅŸtiri), çarpık iletiÅŸim ( örneÄŸin gerçekçi olmayan beklentiler ) ya da iletiÅŸimsizlikte ( örneÄŸin içine kapanma) belirli, karı-koca ya da eÅŸler arasındaki etkileÅŸim örüntüsü klinik ilgi odağı olduÄŸu zaman bu kategori kullanılmalıdır. EÅŸlerin iliÅŸkisi, iki kiÅŸinin iliÅŸkilerini sürdürme anlaÅŸması yapmış olduÄŸu bir zeminde ele alınabilir. EÅŸler sıklıkla bir arada yaÅŸar ve cinsel iliÅŸkide bulunurlar. Pek çok eÅŸ iliÅŸkisi, evlilikle sosyal açıdan onay almıştır. Batı toplumlarında ayrılık ve boÅŸanma oranları hızla artmıştır. EÅŸlerden birinin beklenmeyen ani boÅŸanma kararı akut bir iliÅŸki krizine yol açarak profesyonel yardım arama davranışını doÄŸurur. Sosyologlar, kadın ekonomik ve ruhsal bağımlılığının boÅŸanma oranıyla iliÅŸkili olduÄŸunu göstermiÅŸlerdir. Bu durumun açıklanması ise ekonomik sebeplerle zorlanmadıkça kadınların mutsuz bir evliliÄŸi sürdürme isteklerinin daha az olduÄŸu ÅŸeklindedir. Ancak hale pek çok kadın için boÅŸanma ciddi ekonomik bedeller içermektedir.

Gözlemsel yöntemlerin kullanıldığı bir araÅŸtırmada boÅŸanma ya da ayrılmanın ipuçları, eleÅŸtirici olmak küçümseyici –saygısız davranış, savunmacı bir tutum takınmak ve iletiÅŸimsizlik olarak belirlenmiÅŸtir. Bu tutumlar içinde tek başına deÄŸerlendirildiÄŸinde en belirleyici olan tutum özellikle de kadının küçümseyici-saygısız davranışlardır. Genellikle cinsiyetle ilgili farklılıklar gözlenmektedir, kadınlar daha eleÅŸtirici olurken erkekler daha çok iletiÅŸimsizlik sergilerler. EtkileÅŸimin bir dizi birbirini izleyen davranış örüntücüsünden oluÅŸtuÄŸu, yakınma ve eleÅŸtirinin küçümseyici –saygısız tutuma yol açtığı, bunun da daha sonra savunmacı tutuma, en sonunda da iletiÅŸimsizliÄŸe dönüÅŸtüÄŸü düÅŸünülmektedir. KarşılaÅŸtıracak kadar veri olmasa da benzer tutumların eÅŸcinsel iliÅŸkilerinde de olduÄŸu düÅŸünülebilir.

Farklılıkların abartılması ve duyguların karmaşıklığı gibi doÄŸal etkileÅŸim örüntüleri de göreceli ufak sorunlara yol açıp iÅŸlevselliÄŸi bozabilir. EÅŸler arası küçük farlılıklar örneÄŸin cinsel arzu farklılıkları kendiliÄŸinden alevlenebilir. Daha çok cinsel arzu farklılıkları kendiliÄŸinden alevlenebilir. Daha çok cinsel istek duyan eÅŸ, seksi baÅŸlatan tek taraf halini alabilir ve diÄŸerinin cinselliÄŸe hazır olup olmadığına odaklanabilirken, bu arada diÄŸeri de seksten kaçma tutumu geliÅŸtirip diÄŸerinin cinsel saldırgan davranışlarına odaklanabilir. Bir diÄŸerinin cinsel arzu durumunu anlayamaması, kiÅŸinin kendi gerçek istek durumunu fark edememesine yol açar, bir kiÅŸi sürekli istiyor, diÄŸeri hiçbir zaman istemiyor gibi görünüyor. ZıtlaÅŸmada ise bir konudaki duyguları karışık olan eÅŸler birbirinin tersi kutuplarda yer alırlar. Ä°çsel bir çatışma iliÅŸkiye yansıtılır. Çocuk sahibi olma konusunda eÅŸlerin karmaşık düÅŸüncelerinin kutuplaÅŸması kronik duygusal çatışmalara yol açabilir.

 

Pek çok eÅŸ bir diÄŸerinden düzenli olarak sözlerini kanıtlamasını ister. Bu durum kiÅŸilerin endiÅŸelerinden ya da iliÅŸkideki güç dengesinin durumundan kaynaklanabilir. Ä°liÅŸkisine daha çok baÄŸlılık duyan kiÅŸi boÅŸanma tehditleri karşısında kendisini daha güçsüz hissedebilir. Saldırgan tutumlar bağımlılığını inkar etme ve güç kullanma çabası sonucunda ortaya çıkabilir. Yakın eÅŸ tarafından reddedilmek, geçmiÅŸte yaÅŸanan travmatik deneyimleri anımsatarak dürtüsel özkıyım giriÅŸimlerine veya eÅŸe karşı saldırgan tutumlara yol açabilir. Ä°liÅŸkisine daha çok bağımlılık duyan kiÅŸi boÅŸanma tehditleri karşısında kendisini daha güçsüz hissedebilir. Saldırgan tutumlar bağımlılığını inkar etme ve güç kullanma çabası sonucunda ortaya çıkabilir. Yakın eÅŸ tarafından reddedilmek, geçmiÅŸte yaÅŸanan travmatik deneyimleri anımsatarak dürtüsel özkıyım giriÅŸimlerine veya eÅŸe karşı saldırgan tutumlara yol açabilir.

EÅŸle iliÅŸkili sorunlarında özel önem arz eden bir konu tutkulu aÅŸktır; bu durum, kiÅŸinin aşık olduÄŸu kiÅŸiye karşı duygusal bağımlılığının olduÄŸu bir durum olarak tanımlanır semptomları o kiÅŸiyle sürekli meÅŸguliyet, duygularına karşılık vermesi için yoÄŸun istek duyma, o kiÅŸiyi idealize etme ve hiçbir umut olmadığı zaman bile nedensizce ümit beslemedir. Aşık olma her yaÅŸta olabilir ve tüm kültürlerde tanımlanmıştır. Karşılıksız aÅŸk depresyon ve özkıyım davranışlarına yol açabilir. Bir kiÅŸinin esas iliÅŸkideki sorunlar, kiÅŸinin baÅŸka birisine aşık olma riskini doÄŸurur.

Åžiddet iliÅŸki sorunlarıyla iliÅŸkili olabilir. EÅŸe ÅŸiddet uygulama kiÅŸinin bireysel dürtü kontrol sorunlarını, toplumsal iliÅŸkilerinin bozukluÄŸunu ve sıklıkla alkol veya baÅŸka madde bağımlılığını gösterir. EÅŸe ÅŸiddet uygulama tüm toplumsal sınıflarda ve sosyoekonomik düzeylerde gözlenmektedir. Kadına uygulanan ÅŸiddet açısından gebelik riskli bir dönemdir. Åžiddette maruz kalma sıklıkla depresyon ve öÄŸrenilmiÅŸ çaresizlikle sonuçlanır. Hasta ÅŸiddete maruz kaldığını saklayabilir ancak klinisyenler eÅŸin kötüye kullanımı olasılığı açısından tetikte olmalıdır.

EÅŸle iliÅŸkili sorunlarını gözlemleyen psikiyaristler, hastanın durumunun, iliÅŸkiden mi, yoksa mental hastalıktan mı kaynaklandığını deÄŸerlendirmelidir. Mental bozukluklar, bekarlarda, hiç evlenmemiÅŸ, dul, ayrı yaÅŸayan ya da boÅŸanmış kiÅŸilerde, evlilere göre daha sıktır. Klinisyenler tanı koyarken geliÅŸimsel, cinsel, iÅŸ ve iliÅŸki öykülerini, iyice incelemelidirler. Evlilik, eÅŸlerin belirli bir düzeyde uyumunu gerektirir. Sorunlu bir evlilikte terapist eÅŸlerin sorunlarını çözme ve çocuk bakımı konusundaki tutumları, birbirlerinin akrabalarıyla olan iliÅŸkileri, sosyal yaÅŸamları ekonomik durumları ele alış biçimi ve cinsel tutumları, konusunda iletiÅŸimlerini arttırmak yönünde cesaretlendirici olmalıdır. Bir çocuÄŸun doÄŸumu, düÅŸük ya da kürtaj,ekonomik stresler, taşınma, hastalıklar büyük iÅŸ deÄŸiÅŸiklikleri ve evlilik içindeki rollerde belirgin bir deÄŸiÅŸikliÄŸe yol açabilecek herhangi bir sorun iliÅŸkilerde stresli bir döneme yol açabilir. Çocukların hastalanması evliliklerdeki en büyük sorunları doÄŸurur ve bir çocuÄŸun hastalık ya da kazayla kaybı sıklıkla boÅŸanmayla sonuçlanır. Cinsel tatminsizlikler pek çok evlilikte söz konusu olsa da yaÅŸam boyu süren anorgazmi ya da empotans sıklıkla sorun olarak karşımıza çıkar.

 

EÅŸler, farklar kültürlerden geliyorlarsa ve farklı deÄŸerler sisteminde yetiÅŸtirilmiÅŸlerse, evlilikteki rolleriyle ilgili beklentileri konusunda sorunlar yaÅŸarlar. ÖrneÄŸin düÅŸük sosyoekonomik sınıftan kiÅŸiler, karlarının çocuklarla ilgili çoÄŸu kararı vermesini bekler ve çocukları disipline sokma aracı olarak dayağı kabul edebilirler. Orta sınıftaki insanlar aile hakkındaki kararları ortaklaÅŸa vermek isterler ancak son sözü kocanın söylemesi beklenir ve çocuklarının disiplinini konuÅŸarak saÄŸlamayı tercih ederler. Evlilik terapisinde olduÄŸu gibi, terapist , eÅŸlerle birlikte, çiftin iliÅŸkisini iyice incelediÄŸinde deÄŸerler çatışması, yeni rollere uyum, kötü iletiÅŸim gibi sorunlara en iyi çözümler bulunur. Doktorların, diÄŸer iÅŸ gruplarına göre boÅŸanma riski daha yüksektir. Doktorlar üzerinde yapılan bir çalışmada boÅŸanma sıklığı %29 olarak bulunmuÅŸtur. Uzmanlık alanı %50 ile psikiyatristlerdedir., bunu % 33 ile cerrahlar ve % 31 ile dahiliyeciler,pediatristler ve patologlar izlemiÅŸtir. Tüm gruplarda ortalama evlilik yaşı 26  ‘dır.

 

Psikiyatristler de dahil doktorların neden daha  çok boÅŸandıkları açık deÄŸildir. Olası etmenler hastalarla ilgilendiklerinin yol açtığı stres, hayatı,sona erdirme kararı vermek, daha çok çalışmak ve malpraktis yasalarının doÄŸurduÄŸu risklerdir. Bu tür stresörler doktorları çeÅŸitli ruhsal hastalıklara da sürükleyebilir. Bu hastalıklar sıklıkla depresyon ve alkol ya da diÄŸer maddelerin kötüye kullanım bozukluklarıdır. Bu tür kiÅŸiler, sıklıkla, baÅŸarılı iliÅŸkileri uzun dönem sürdürebilmek için gerekli karmaşık etkileÅŸimleri sürdüremezler ve evlilik de bütün bu kiÅŸisel becerileri gerektirmektedir.

(IV) KARDEÅžLE Ä°LÄ°ÅžKÄ° SORUNU

 

DSM-IV-TR’ye göre bireyin ya da ailenin iÅŸlevselliÄŸinde klinik açıdan önemli derecede bir bozuklukla yada kardeÅŸlerden birinde ya da birden fazlasında semptomların geliÅŸmesiyle birlikte giden, kardeÅŸler arasındaki iletiÅŸim örüntüsü klinik ilgi odağı olduÄŸu zaman bu kategori kullanılmalıdır.

KardeÅŸlerin iliÅŸkisi yarışmacılık, kıyaslama ve iÅŸbirliÄŸiyle belirlidir. KardeÅŸ olmanın doÄŸurduÄŸu sorunlar ve kardeÅŸler arası yoÄŸun rekabet bir çocuÄŸun doÄŸumuyla baÅŸlayabilir ve çocuk büyürken devam edebilir, ebeveynlerin onayını almak için yarışabilirler ve baÅŸarılarını birbirleriyle kıyaslarlar. Çocuklar arasında, ebeveynlerin dikkatini çekme, sevgisini kazanma için yapılan yarış aile yaÅŸamının bir parçasıdır. Bu durum yaÅŸamın daha sonraki dönemlerinde yarışmacı kiÅŸilik olarak devam edebilir. Bazı çocuklar erken yaÅŸta’’ iyi çocuk’’ ya da ‘’kötü çocuk’’olarak etiketlendirilebilir ve bu etiketlenmeyi hayatları boyunca sürdürebilirler. Öte yandan kardeÅŸlerin biriyle anlaÅŸması da eÅŸit sıklıktadır. Ä°yi kardeÅŸ iliÅŸkilerinde kurulan ortaklık bağı ve bunun doÄŸurduÄŸu mutluluk, paylaşılan deneyimler rekabet duygularından daha ağır basar. KardeÅŸler, birbirlerini ebeveynlerinin kontrolünden ya da saldırganlıklarından korumayı öÄŸrenebilirler. Üç çocuklu evlerde genellikle iki kardeÅŸ birbiriyle yakınlaşır ve üçüncü çocuÄŸu dışarıda bırakabilir. 

Ebeveynler, sıklıkla kendilerini kaçıncı çocuksa o sırada yer alan çocuklarına karşı daha empatik olabilirler. Ä°liÅŸki sorunları kardeÅŸlere eÅŸit uygulama yapıladığında ortaya çıkar. ÖrneÄŸin bir çocuk idealize edilirken diÄŸer çocuk ÅŸamar oÄŸlanı yapılabilir. KardeÅŸler arası rekabetin altında ebeveynlerin beklentileri ve cinsiyetin rolü yer alır. Bir çocuÄŸun ebeveynine olan dargınlığını veya kendi karanlık duygularını bir kardeÅŸine yansıtıp yoÄŸun nefret iliÅŸkisi kurması ilginç bir psikodinamik önermedir. Ä°nsanlar yaklaÅŸtıkça kardeÅŸleriyle tekrar iliÅŸki kurma arzusu duyarlar ve uzun süredir varolan çatışmalarını çözmek için daha çok çaba harcayabilirler.

Bir çocuÄŸun tıbbi veya psikiyatrik hastalığı her zaman kardeÅŸ iliÅŸkilerini bozar. Ebeveynlerin ilgili ve dikkati kardeÅŸlerde kıskançlığa yol açabilir. Sahip olduÄŸu kronik sakatlık, hasta çocukta, sakat bir kardeÅŸe sahip olmaktan unutan kardeÅŸleri tarafından reddedildiÄŸi duygusunu uyandırabilir.

(V) BAÅžKA TÜRLÜ ADLANDIRILMAYAN Ä°LÄ°ÅžKÄ° SORUNU

DSM-IV  TR’ye göre yukarıda sıralanan özgül sorunlardan herhangi biri olarak sınıflandırılmayan iliÅŸki sorunları klinik ilgi odağı  olduÄŸu zaman bu kategori kullanılmalıdır ( örneÄŸin iÅŸ arkadaÅŸlarıyla olan sorunlar.

 

Ä°nsanlar, iÅŸte ya da okulda beraber oldukları akranlarıyla ya da öÄŸretmenleri, üstleri, öÄŸrencileri ya da iÅŸverenleriyle duygularını kattıkları iliÅŸkiler yaÅŸarlar.

Ä°nsanlar ilgileri ve amaçları doÄŸrultusunda yoÄŸun arkadaÅŸlık iliÅŸkileri ve karmaşık etkileÅŸimler kurarlar. Bu tür iliÅŸkilerde çatışmalar kaçınılmazdır ve stresle

Ä°liÅŸkili semptomlar ortaya çıkabilir. 

 

Çocuklarla ilgili pek çok iliÅŸki sorunu okul ortamında ve akranlarıyla olur. Dikkat eksikliÄŸi ve davranım bozukluÄŸunda ya da bunun yanı sıra çocukluk ya da ergenlik dönemindeki depresyon ya da diÄŸer psikiyatrik hastalıklarda bozulmuÅŸ akran iliÅŸkileri hastanın temel ÅŸikayeti olabilir.

KiÅŸiler arası iliÅŸkilerde, ırk, etnik ve dinsel farklılıklar sorunlara yol açar; bazı bilim adamları ırkçılık ve dinsel yobazlığın zayıf bir ruhsal temelin olduÄŸu, sosyal ve sınıfsal etmenlerin buna sebep olduÄŸunu vurgularlar. DiÄŸer araÅŸtırmacılar ön yargının öÄŸrenilmiÅŸ bir davranış olduÄŸunu düÅŸünürler ve kültürel farklı bir boyut olarak kabul ederler. ÇoÄŸu psikiyatrist, kiÅŸilerin önyargılarını, sadece onları bir çeÅŸit mental bozukluÄŸun parçası olarak gördüklerinde deÄŸiÅŸtirmek için motive olduklarını düÅŸünür. Önyargı, daha önce önyargıya uÄŸramış kiÅŸinin derin yetersizlik duygularından kendisini koruma geliÅŸtirilmiÅŸ bir uyum biçimi ise, istenmeyen ve deÄŸersiz davranışların suçlanan gruba yansıtılması görülebilir. Çalışma ortamında cinsel taciz sıklıkla uygunsuz cinsel etkileÅŸimlerin bir kümesidir; güç baskınlık göstericidir ve olumsuz cinsiyet örneÄŸinin dışavurumudur. Cinsel tacizden kaynaklanan iliÅŸki sorunları bu tanı altında sınıflandırılabilir.

 

Uzm.Dr. Sevilay ZORLU

Psikiyatrist &  Psikoterapist

www.antalyaterapipsikiyatri.com

www.antalyacinselterapi.com

Åžirinyalı Mh. Ä°smet GökÅŸen Cad.

1528 S. Åžahbaz Apt. K:2 D:5

0 (242) 316 98 99


Web Sitlerimiz: Antalya Terapi Psikiyatri | Antalya Cinsel Terapi | Neo Rezonans Antalya | Sevilay Zorlu